İç hastalıkları uzmanı Dr. Mücahit Altuntaş’ ın yazısı:
Önce müsaitseniz kendinize bir çay söyleyin. Uzun yazı ! Çaysız olmaz.
Biz Türkiye’de yaşayanlar hep parçalı düşünüyoruz. Hep kendi alanımızı görüyoruz.
Kafaları dar dünyalara hapsettik.
En eğitimli doktoru bile şunu görmüyor. Aile hekimlerinin sorunu, acillerdeki nöbet sorunu aslında bütünsel ve örgütlü yaklaş(a)mama yani özetle siyasal yaklaşım zafiyetidir.
Daha somut adını koyacak olursak sağlıkta abartılı iş yüküdür. İş yükünün sağlıkta tüm alanlarda artırılmasından köpürtülmesinden kaynaklanıyor.
Nereden çıkarıyorsunuz diyenlere şu soruyu soruyorum !
Son on yılda iş yükü yüzde üçyüz yani üç kat arttı? Halen daha da artıyor! Aile hekimi nöbet sorunun arka planında bu var.
Neden? Sağlık Bakanlığının “performans sistemi” (= gereksiz iş) , “malpraktis sistemi” (= defansif tıp).
Bu kadar değil sağlıkta daha önceki geçmiş on yıllarda siyasal anlayışların yani sağ milliyetçi kadrolarında yaptığı gibi sağlık dar adamcılık anlayışıyla özerkliğini otonomisini, derken üniversiteye de sirayet eden haliyle liyakatini yitirdi.
Bakın bugün ülkemizde bir siyasal paralel devlet tartışmasıdır gidiyor. Aynı adamcılık, cemaat, liyakat, hukuksuzluk göstergeleridir. Bu son derece yanlış uygulamaları ve tarafgirliği hepimiz “meşru” hale getirdik. Sömürge kültürüdür. Gelişme şansı yok! Bu resmin genel diğer arka planı.
Tekrar sağlığa dönüyorum. Sağlıkta iş anlayışında fetişleştirme olgusu var. Pratikte ise bilimsel olarak bütünlüklü yaklaşımın yani pediatri aile hekimi ya da dahiliye branşlarının, genel cerrahinin prestij kaybetmesi ile gidiyor. Tüm hekimlik prestij kaybındadır. Çalışma koşulları ve emeklilik koşulları, iş yükü, sağlıkta artan şiddet bunun göstergeleri.
Yapılacak nedir?
Sağlıkta ticari ve siyasal yaklaşımların derhal tasfiye edilmesi gerekiyor. Kafalar ve anlayışlar bunu kaydetmeli.
Ticari ve siyasal hegomonik yaklaşımlar sona ererse sağlıkta iş yükü , acillere taşan iş yükü, gereksiz bir sürü uygulama ,defansif tıbbın getirdiği iş yükü berhava olacaktır. Yani birden kaybolacaktır.
Mesele budur. Bu meseleyi artan maliyetleri, iş yükü, personel tükenme sendromunda görüp derhal sağlıkta tabandaki özerk unsurlarla çözümlemek, siyasal otorite yerine bilimsel otoriteyle yöntem ve yaklaşımlarla akılcı hale mümkündür.
Bakanlığın dediği son derece yanlıştır. Türkiye’de hekim açığı yok! Türkiye’de ticarileşmiş ve siyasallaşmış yaklaşımlar ile çok parçalı hale gelmiş bir sağlık modellemesi var. Bu yaklaşımlara kendi hekim arkadaşlar arasında unvan ve yan dal kaçışlarında da rastlıyoruz. Maalesef. Aynı egoizm ve günlük düşünme pratiklerinin eğitimli halleridir. Farkı yok.
Oysa birinci basamağı prestijli hale getirmek asıl uzun soluklu ve kalıcı yaklaşımdır. Bu plağın kafalarda dönmesi gerekiyor.
Bizim kafamızda iş yükü, sağlıkta gereksiz uygulamalar, liyakat, sağlık iş ergonomisi döneceğine kafamızda dönen uzmanlık, unvan fetişizmi, köşe dönme kültürüdür. Bu yaklaşımlarla artan harcamalara rağmen insanımızı, zamanımızı ve maddi kaynaklarımızı tüketiyoruz. Yanlıştır.
Çözüm sağlık ve diğer alanlarda toplumun hegomonik yaklaşımlar yerine; özerklik, örgütlü şüphecilik=açıklık=şeffaflık mekanizmalarını siyasal, kültürel, günlük hayatta işleyişini gözetmektir.
Çıkış doğrudur. Birinci basamakta nöbet olmaz! Doğru ama eksik bir doğru!
Peki biz sağlıkta özerklik, basamaklar arası sevk sistemi, iş yükü, maliyet, bilimsel özerklik mekanizmalarını eleştiriyor muyuz? Hayır. Neden?
Asıl sorun iş yüküyse tartışılması gereken sağlık sisteminin akılcılığı ve bilimselliğdir. Oraya gelince kendi menfaatlerimiz aştığı ve ötelediği için kaçıyoruz.
Sağlıkta “nitelikli zamanda nitelikli iş”, “ticarileşme”, doğası gereği” sağlıkta asimetrik ilişki” sorunları tanımlanmadığı ve özerk ve bağımsız yaklaşımlarla değerlendirilmediği sürece bu ülkede ne sağlık çalışanına ne sağlık hizmeti alana sağlık ve sağlık yaklaşımda bulunmak mümkün değildir.
Sağlık ucu açık, maliyetli , kozmopolit kavramdır. Ticaret, siyaset, hegomonik yaklaşımların tasfiye edilmemesi maliyeti, iş yükünü, gereksizliği beraberinde getirecektir.
Yukarda bir sürü eleştiri ve farklı noktalara değindim. Ama alıcısı olmayacaktır. Çünkü sağlıkta ve günlük hayatımızda empati ve eşgüdüm kavramlarının içini boşalttık. Bu yaklaşımı ancak özerklik, çoklu kontrol, açıklık, paylaşımcılıkla aşabiliriz.
Hepsi “sıradan” bir bilimsel yöntemin temel kavramlarıdır. Bu kavramları çalıştırabilirsek bunlar zamanla olumlu sonuçlarını verecektir.
Hayatta en hakiki mürşit bilim ve içindeki bu bilimsel kavramların (evrensellik; hukuk-geçerlilik, şeffaflık; açıklık, örgütlü şüphecilik; denetlenebilirlik, dürüstlük, paylaşımcılık gibi) günlük yaşamımızda içini doldurmak meselesidir. Hepsini bize yutturulan bazı kavramlarla unutmuş görünüyoruz. Kültür ve siyasal ve ideolojik iklimlerin konularıdır. Sağlık günlük hayatımızda bu kavramların ne kadar olup olmadığıyla, ne kadar estetize edildiğiyle ilgilidir.
Nitelikli, hastane ortamına sıkıştırılmamış, fetişize edilmemiş sağlık ve çalışma ortamı dileklerimle
Şimdi bir çay daha söyleyelim ve düşünelim! Hangi sağlık sistemi?
Ticari mi? (ABD’ deki maliyetli sağlık sistemini krizini hatırlayın )
Siyasi mi?
Bilimsel mi?
Hangi yöntem sağlıklı olabilir?