Prof. Dr. Sefer Aycan’ ın yazısı:
Sağlık Bakanlığı’nın TBMM sunduğu “Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Sağlık Komisyonu’ndan geçti ve TBMM Genel Kurulun da görüşülmeyi bekliyor. TBMM sunmadan önce tartışılmayan, sır gibi saklanan tasarı, Komisyonda da çok tartışılmadan hızlı bir şekilde kabul edildi.
Tasarıda Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurulması ve birçok başka Kanunlarda değişiklik yapılması tasarlanmaktadır. Bu tasarının Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurulması ile ilgili kısmını tartışan bir makale daha önce yazmıştım. Şimdide tasarının diğer kısımları ile ilgili görüşlerimi yazmak istiyorum.
Bu torba yasada da yine birçok değişiklik yapılmaktadır. Torba yasa ile daha önce kabul edilmiş yasalara bir çok ek yapılmakta veya var olan maddeler adeta günübirlik değiştirilmektedir. Devlette devamlılık esas iken, bu tür hareketler Devlet’te tutarsızlık olarak değerlendirilebilmekte ve güvensizliğe neden olmaktadır. Bu değişikliklerin hep “Torba Yasalar” ile yapılması da ayrı tuhaflıktır. Çorba şeklinde oradan buradan yasa maddeleri değiştirilmekte, kavramlar karışmakta veya belirsizliğe itilmekte, birbiriyle çelişen maddeler ortaya çıkmaktadır.
Şimdi değişiklik yapılan konulara gelirsek, bunlardan bir diğeri ise; Sağlık Bakanlığı’na bağlı Üniversite ve buna bağlı Tıp Fakültesi kurulması ve yüksek öğrenimle ilgili diğer değişikliklerdir.
Sağlık Bakanlığı’nın Üniversite Kurması
Kanun Tasarısında dikkati çeken bir diğer konu ise Sağlık Bakanlığı’nın İstanbul’da “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” adıyla Devlet Üniversitesi statüsünde bir üniversite kurmasıdır. Bu Üniversitede Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakülteleri ile Sağlık Bilimleri Enstitüsü bulunacağı belirtilmektedir.
Peşinen söylemek gerekir ki; böyle ciddi bir konuyu bir torba yasanın içine sıkıştırmak, işi oldu bittiye getirme cabası olarak değerlendirmemize sebep olmuştur. Tamamen zorlama, keyfi, uydurma ve ben yaptım oldu mantığıyla yapılan bir iştir.
Öncelikle bu şekilde bir Üniversite Anayasamıza ve YÖK Yasasına da aykırıdır. Çünkü, mevzuatımızda devlet üniversitelerinin kuruluş şekli, yönetim organları ve yönetim yapısı bellidir.
Bu şekilde herhangi bir bakanlığa ve bakana bağlı üniversite tanımlanmamıştır. Devlet üniversitesinde rektörün üzerinde bir mütevelli heyeti tanımlanmamıştır. Bunu bilmemeleri mümkün değildir. Bu nedenle yapılan iş hukuksuz ve keyfi bir girişimdir.
Bu tasarıda kurulmak istenen üniversiteye hem Devlet Üniversitesi deyip hem de buna Sağlık Bakanlığının üst düzey yöneticilerinden mütevelli heyet oluşturma ve mütevelli heyetin başkanının da Bakan olması gibi hilenin mevzuatta yeri yoktur. Bu nedenle tasarının bu konudaki hükümleri Anayasaya ve diğer Kanunlara aykırıdır.
Mütevelli heyet 2547 sayılı yasada Devlet Üniversiteleri için öngörülen bir organ değildir. Kanun tasarısında Mütevelli heyete senato ve yönetim kurulunun üstünde yetkiler vermektedir. Rektör adaylarını belirlemektedir. Buda YÖK kanununa aykırıdır.
Bu şekilde zaten Üniversite olmaz. Burada bilimsel ve idari özerklik olması da mümkün değildir. Burası olsa olsa Bakana bağlı yeni bir birim olur. Aslında niyetin ne olduğu bellidir. Asıl amaç bir fason bir Tıp Fakültesi kurmaktır. Yanına göstermelik sağlık bilimleri fakültesi ve sağlık bilimleri enstitüsü eklenmiştir.
Daha önceki Sağlık Bakanı Ankara’da YBÜ Tıp Fakültesini kurmuştu. Gerçi bu tasarıdaki gibi kendini mütevelli heyet başkanı yapıp, üniversiteyi kendine bağlamamıştı, fakat tüm yönetim kadrolarını istediği gibi oluşturdu ve Sağlık Bakanlığı’nın bürokratlarından asgari şartları tutan veya tutar hale getirilen kişileri de orada öğretim üyesi yaptı. Sağlık Bakanlığı’na ait hastaneyi de Tıp Fakültesine vermişti.
Şimdiki Bakan da (herhalde seçim bölgesi İstanbul olduğundan olmalı) kendine İstanbul da bir Tıp Fakültesi kuruyor. Kanun Tasarısında; yine istediği sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneleri buraya devredeceği ve istediği yerdeki doktorları burada üniversite öğreti üyesi yapacağı belirtilmektedir.
Sadece bir takım insanları oldukları yerde öğretim üyesi, profesör ve rektör yapmaya yarayacak olan bu uygulamaya Bakanlığa ve ülkeye bir yararı yoktur. Oluşturacağı huzursuzluk, çatışmadan başka bir şey değildir. Aslında bu tasarıya YÖK ve tüm üniversiteler ve öğretim üyeleri de karşı çıkmalıdır. Bu tasarıya karşı tarafların sessiz kalmasını da anlamak mümkün değildir.
Bu yaklaşımın hastalıklı bir yaklaşımın ürünü olduğunu düşünüyorum. Gerçek amacın tıp eğitimi yapmak olduğunu da sanmıyorum. Aslında bu durum; ille de her hastanenin Tıp Fakültesi olması, her doktorunda profesör olma hastalığının göstergesidir diye düşünüyorum.
Bu tam Sağlık Bakanlığı’nın, sağlığa ticari meta olarak bakanların, hastaneyi ticari işletme olarak görenlerin, piyasa ekonomisi mantığında olanların yaklaşımıdır. Gereksiz bir kompleksin, rekabetçi piyasada olumsuz görülen durumun düzeltme girişimidir. Hatta haksız avantaj elde etme girişimi olarak ta düşünülebilir.
Oysa ikinci basamak hastanelerde en az Tıp Fakülteleri kadar şereflidir ve buralarda çalışmak onurdur. Tedavi hizmeti vermek için hastanenin Tıp fakültesine olması gerekmediği gibi, bu bir aldatmadır. İlle de hastanenin adının Tıp Fakültesi Hastanesi, kişinin adının önüne profesör eklemek gerekmez.
O hekim de, her hekim kadar değerlidir ve iyi hekimdir. Hekimin hasta bakması için profesör olması gerekmediği gibi, profesör olan da iyi hekim demek değildir. Buda hastayı aldatma ve haksız avantaj elde etme girişimidir.
Bu nedenlerle hastaneleri tıp fakültesi, yandaş doktorları profesör yapma hastalığından vazgeçilmelidir.
Kaynak: http://www.medikalakademi.com.tr/saglik-bakaliginin-tip-fakultesi-kurma-sefer-aycan/#!