Quantcast
Channel: Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Viewing all 7913 articles
Browse latest View live

DÜNYANIN EN İYİ İLACI AÇIKLANDI

$
0
0

Amerikan Kalp Derneği (AKD), kalp hastalıklarının önlenmesi, genel vücut sağlığının daha iyi olması ve insanların kendini daha iyi hissetmeleri için en mükemmel ilacın, her yaşta hareketlilik olduğunu açıkladı.

AKD’ ye göre, hareketlilik sadece kilo kaybına yardım etmiyor, kalp krizi veya kalp ameliyatından sonra iyileşmeye de katkıda bulunuyor.

Mayo Klinik kardiyak rehabilitasyon programının müdürü olan Randal Thomas “Aktivite en iyi ilaçtır, ne kadar çok hareketli olursak vücudumuz o kadar iyi çalışır. Buna kalp kası, damarlar, kan basıncı ve kolesterol seviyeleri de dâhildir. Fiziki aktivite sayesinde oksijen vücutta daha etkili dolaşır ve beynin zihinsel aktivitelerine de etki eder ” diyor ve şunları ekliyor:

Fiziki aktivite için bir spor salonuna üye olmak veya pahalı egzersiz aletleri veya kıyafetlerine gerek yoktur.

Dans etmek, yürümek, yaprak toplamak veya merdiven çıkmak gibi her türlü hareket faydalıdır.

Hareketsiz bir hayatınız varsa, önce hoşunuza giden bir aktivite ile başlayın ve süreyi kısa tutun. Her gün beş dakika hareketli olun ama süreyi giderek artırın.”

AKD, erişkinlerin haftada 150 dakika orta derecede aerobik aktivite veya 75 dakika yoğun aerobik aktivite yapılmasını tavsiye ediyor.

Kısa süreli aktivitelerin de faydası vardır, 15-20 dakika yürümek insanı mutlu eden endorfin salgısını artırır.

Fiziki aktivite, AKD’ nin diğer 7 hayat tarzı tavsiyesi sağlıklı diyet, kan basıncı-kolesterol-şeker seviyelerinin kontrolü, kilo kaybı ve sigaranın bırakılmasıdır.

Kalp krizi veya kalp ameliyatı geçirenler bile taburcu olduktan bir hafta sonra rehabilitasyon programına alınmalıdır.

Bu programda gözetim altında egzersiz, beslenme danışmanlığı, sigaranın bırakılması ve stres yönetimi de vardır.

Gelelim neticeye

AKD’ nin hem kalp hem genel sağlık için ilaçların değil hayat tarzının önemli olduğunu kavramış olması memnuniyet vericidir.

Hareketlilik, dünyanın en etkili, en emniyetli ve üstelik de parasız olan tek ilacıdır.

Hiçbir şirket hiçbir zaman böylesine mükemmel bir ilaç bulamaz!

AKD de tıpkı benim gibi “TIPTAN UZAK SAĞLIKLI HAYAT” diyor, daha ne desin!

Kaynak: https://www.heart.org/en/news/2019/04/25/staying-active-is-the-best-medicine


MANTAR SOFRANIZDA EKSİK OLMASIN

$
0
0

Mantarların mutfaklarda aranan bir yiyecek olması, kolesterol ve glüten ihtiva etmemeleri; yağ, şeker ve sodyumdan fakir ve düşük kalorili olmalarıyla sınırlı değildir.

Mantarlar, çok sağlıklı yiyeceklerdir ve tıbbi hususiyetleri de vardır, iyi bir protein, B vitaminleri, lif, beta-glukan gibi bağışıklığı kuvvetlendiren şekerler ve birçok biyoaktif madde kaynağıdır.

Mantarlarda, oksidatif stresi azaltan yani antioksidan etkileri olan selenyum, D vitamini, glutatyon ve ergotonin de vardır.

Oksidatif stres, kanser, kalp hastalığı ve bunama gibi yaşlanmayla ilgili hastalıkların da ana sebebidir.

Mantarlar, asırlar boyunca hem yiyecek hem ilaç olarak kullanılmıştır.

mushrooms

Ergo

Ergotonin veya kısaca ergo ilk defa 1909’ da ergot mantarlarında bulunan antioksidan etkili bir amino asittir.

Ergo, insan vücudunda sentez edilemediği için mutlaka yiyeceklerle alınması gerekir.

Ergo, kırmızı kan hücreleriyle tüm vücuda dağıtılır ve özellikle de oksidatif stresin yoğun olduğu yerlerde depolanır.

İnsanlar yaşlandıkça kanda ergo seviyesi azalmaya başlar, bu azalma bilişsel bozuklukla paralel gider.

Japonya’ da, diyetleri mantardan zengin olanlarda bunama riskinin daha düşük olduğu gösterilmiştir.

Ergo tüketimi ile Alzheimer, Parkinson, MS gibi sinir sistemi harabiyeti ile birlikte olan hastalıklardan ölüm arasında korelasyon bulunmuştur.

mushrooms ramen

Gelelim neticeye

Sofranızdan mantarı eksik etmeyin!

Kaynak:

https://www.inverse.com/article/55179-surprising-health-benefits-of-mushrooms-key-nutrients-ergo-vitamin-d

ADAM GİBİ BESLENME

$
0
0

The Independentturkish' deki yazım:

Son senelerde katlanarak artan obezite, diyabet, kanser, kalp krizi, felç, astım, alerji, depresyon, tiroidit, Alzheimer, osteoporoz, depresyon, dikkat eksikliği gibi kronik hastalıkların tümünün altında yatan sebep hayat tarzımızdaki değişikliklerdir.

Bu artışta, insanların giderek hareketsizleşmesi, çevre ve hava kirliliği, radyasyon, stres, kimyasal maddeler başta olmak üzere birçok etkenin rolü olmakla beraber en önemlisi gıdalarımızın bozulması ve geleneksel beslenme modelinden uzaklaşılmasıdır.

Evet, esas sebep budur.

İnsanlar bundan 50 sene öncesine kadar binlerce seneden beri yaşadıkları memleketlerde ne varsa, ne yetişiyorsa, neyi bulabiliyorlarsa sadece onları yiyip içiyorlardı.

Eskimoların, Afrikalıların, Asyalıların, Avustralyalıların yiyecekleri ve yedikleri miktarlar birbirinden tamamen farklıydı ama bu hastalıkların hiçbiri de hiçbir yerde bu derecede yaygın değildi.

Günümüzde, endüstri tarafından işlenen gıdaların girdiği, geleneksel beslenmeden uzaklaşılan en gelişmişinden en geri kalmışına kadar dünyanın tüm ülkeleri kronik hastalık salgını ile boğuşuyor.

Binlerce senedir vitamin, mineral, omega 3, antioksidan, besin destekleri, protein, yağ ve şekerden bîhaber; bulduğunu, istediği kadar yiyen insanoğlunun sağlığı modern tıp ve beslenme biliminin araştırmaları ve tavsiyeleri sonucunda bozuldu.

Yumurta, tereyağı, yağlı yoğurt, yağlı peynir, sakatat zehir kategorisine sokulurken, işlenmiş şeker ve un, nişasta, trans yağlar ve katkı maddeleriyle dolu hazır gıdalar, layt ürünler göklere çıkarıldı. 

Tıpta yeni bir dönem başladı

Hazır gıdaların yaygınlaşması ve geleneksel beslenmeden uzaklaşma tıpta yeni bir devrin başlangıcıdır, bir milattır.

İleride tıp ve özellikle de beslenme bilimi Hazır Gıdalardan Önce (HGÖ) ve Hazır Gıdalardan Sonra (HGS) diye iki bölümde değerlendirilecektir.

Tüm kronik enflamatuar hastalıklar HGS’den sonra hızla artmıştır ve ivmesi azalmadan artmaya da devam etmektedir.

HGS’den sonra küçük üretici, esnaf ve pazarların yerini hızla fabrikalar ve süpermarketler almaya başlamıştır.

Hastalıklardaki bu artışa paralel olarak beslenme araştırmaları, beslenme ve metabolizma uzmanları, gıda mühendisleri, diyetisyenlerin sayısının artması da bir tesadüf değildir.

Tüm dünyayı ciddi şekilde sarsan ve daha çok sarsacağı da aşikâr olan bu hastalık salgının önlenmesinin tek yolu tekrar HGÖ döneme dönmektir.

Ben HGÖ dönemdeki beslenmeyi "adam gibi beslenme", HGS beslenmeyi ise "madam gibi beslenme" olarak adlandırıyorum.

Şimdi gelin bunların neler olduklarına bakalım.

Adam gibi beslenme

Adam gibi beslenme endüstrinin elinin değmediği tarım ve hayvansal ürünlerin yenip içildiği, hiçbir hazır gıdanın bulunmadığı, günde 2 öğün yenilen, her gıdanın aşırıya kaçmadan tüketildiği beslenme modelidir.

Adam gibi beslenme benim bir icat veya keşfim değildir; atalarımızın binlerce senelik geçmişi olan geleneksel beslenmesinin ta kendisidir; ben isim babasıyım.

Adam gibi beslenme kısaca hazır yani işlenmiş, paketlenmiş gıdaların olmadığı atalarımızın geleneksel beslenme modeli olarak da tarif edilebilir.

Adam gibi beslenme kısaca doğru beslenme, sağlıklı beslenme demektir, bunun cinsiyetle hiçbir alâkası yoktur.

Adam gibi beslenme erişkinler ve büyük çocuklar için geçerlidir, bebeklerin bebek, çocukların çocuk gibi beslenmeleri gerekir.

Adam gibi beslenme pahalı bir beslenme değildir, aklını kullanan sağlıklı gıdalara kolayca da ulaşabilir.

Adam gibi beslenme için doktora, diyetisyene, diyet kitaplarına, diyet listelerine gerek yoktur.

Adam gibi beslenme herhangi bir ciddi hastalığı olmayan kadın, erkek, yaşlı, genç, güzel, çirkin, herkes için geçerlidir.

Adam gibi beslenmede kilo hedefi diye bir şey yoktur, sağlıklı olmanın icaplarını yerine getirenlerin kilosu kendi ideal kilo ve vücut kitle endeksleridir.

Adam gibi beslenme tüm kronik enflamatuar hastalıkların önlenmesini ve ilerlememiş olanların da ilaçsız tamamen düzelmesini sağlar.

Adam gibi beslenme tüm organlar ve hastalıklar için aynıdır, dalak için ayrı kulak için ayrı, kemik için ayrı bir liste yoktur.

Adam gibi beslenme ürünleri, pazarda, kasapta, küçük esnafta satılır.

Adam gibi beslenme bilim dışı bir beslenmedir.

Son senelerde katlanarak artan obezite, diyabet, kanser, kalp krizi, felç, astım, alerji, depresyon, tiroidit, Alzheimer, osteoporoz, depresyon, dikkat eksikliği gibi kronik hastalıkların tümünün altında yatan sebep hayat tarzımızdaki değişikliklerdir.

Bu artışta, insanların giderek hareketsizleşmesi, çevre ve hava kirliliği, radyasyon, stres, kimyasal maddeler başta olmak üzere birçok etkenin rolü olmakla beraber en önemlisi gıdalarımızın bozulması ve geleneksel beslenme modelinden uzaklaşılmasıdır.

Evet, esas sebep budur.

İnsanlar bundan 50 sene öncesine kadar binlerce seneden beri yaşadıkları memleketlerde ne varsa, ne yetişiyorsa, neyi bulabiliyorlarsa sadece onları yiyip içiyorlardı.

Eskimoların, Afrikalıların, Asyalıların, Avustralyalıların yiyecekleri ve yedikleri miktarlar birbirinden tamamen farklıydı ama bu hastalıkların hiçbiri de hiçbir yerde bu derecede yaygın değildi.

Günümüzde, endüstri tarafından işlenen gıdaların girdiği, geleneksel beslenmeden uzaklaşılan en gelişmişinden en geri kalmışına kadar dünyanın tüm ülkeleri kronik hastalık salgını ile boğuşuyor.

Binlerce senedir vitamin, mineral, omega 3, antioksidan, besin destekleri, protein, yağ ve şekerden bîhaber; bulduğunu, istediği kadar yiyen insanoğlunun sağlığı modern tıp ve beslenme biliminin araştırmaları ve tavsiyeleri sonucunda bozuldu.

Yumurta, tereyağı, yağlı yoğurt, yağlı peynir, sakatat zehir kategorisine sokulurken, işlenmiş şeker ve un, nişasta, trans yağlar ve katkı maddeleriyle dolu hazır gıdalar, layt ürünler göklere çıkarıldı. 

Tıpta yeni bir dönem başladı

Hazır gıdaların yaygınlaşması ve geleneksel beslenmeden uzaklaşma tıpta yeni bir devrin başlangıcıdır, bir milattır.

İleride tıp ve özellikle de beslenme bilimi Hazır Gıdalardan Önce (HGÖ) ve Hazır Gıdalardan Sonra (HGS) diye iki bölümde değerlendirilecektir.

Tüm kronik enflamatuar hastalıklar HGS’den sonra hızla artmıştır ve ivmesi azalmadan artmaya da devam etmektedir.

HGS’den sonra küçük üretici, esnaf ve pazarların yerini hızla fabrikalar ve süpermarketler almaya başlamıştır.

Hastalıklardaki bu artışa paralel olarak beslenme araştırmaları, beslenme ve metabolizma uzmanları, gıda mühendisleri, diyetisyenlerin sayısının artması da bir tesadüf değildir.

Tüm dünyayı ciddi şekilde sarsan ve daha çok sarsacağı da aşikâr olan bu hastalık salgının önlenmesinin tek yolu tekrar HGÖ döneme dönmektir.

Ben HGÖ dönemdeki beslenmeyi "adam gibi beslenme", HGS beslenmeyi ise "madam gibi beslenme" olarak adlandırıyorum.

Şimdi gelin bunların neler olduklarına bakalım.

Adam gibi beslenme

Adam gibi beslenme endüstrinin elinin değmediği tarım ve hayvansal ürünlerin yenip içildiği, hiçbir hazır gıdanın bulunmadığı, günde 2 öğün yenilen, her gıdanın aşırıya kaçmadan tüketildiği beslenme modelidir.

Adam gibi beslenme benim bir icat veya keşfim değildir; atalarımızın binlerce senelik geçmişi olan geleneksel beslenmesinin ta kendisidir; ben isim babasıyım.

Adam gibi beslenme kısaca hazır yani işlenmiş, paketlenmiş gıdaların olmadığı atalarımızın geleneksel beslenme modeli olarak da tarif edilebilir.

Adam gibi beslenme kısaca doğru beslenme, sağlıklı beslenme demektir, bunun cinsiyetle hiçbir alâkası yoktur.

Adam gibi beslenme erişkinler ve büyük çocuklar için geçerlidir, bebeklerin bebek, çocukların çocuk gibi beslenmeleri gerekir.

Adam gibi beslenme pahalı bir beslenme değildir, aklını kullanan sağlıklı gıdalara kolayca da ulaşabilir.

Adam gibi beslenme için doktora, diyetisyene, diyet kitaplarına, diyet listelerine gerek yoktur.

Adam gibi beslenme herhangi bir ciddi hastalığı olmayan kadın, erkek, yaşlı, genç, güzel, çirkin, herkes için geçerlidir.

Adam gibi beslenmede kilo hedefi diye bir şey yoktur, sağlıklı olmanın icaplarını yerine getirenlerin kilosu kendi ideal kilo ve vücut kitle endeksleridir.

Adam gibi beslenme tüm kronik enflamatuar hastalıkların önlenmesini ve ilerlememiş olanların da ilaçsız tamamen düzelmesini sağlar.

Adam gibi beslenme tüm organlar ve hastalıklar için aynıdır, dalak için ayrı kulak için ayrı, kemik için ayrı bir liste yoktur.

Adam gibi beslenme ürünleri, pazarda, kasapta, küçük esnafta satılır.

Adam gibi beslenme bilim dışı bir beslenmedir.


Adam gibi beslenenler hangi besinleri, ne kadar ve nasıl yiyip içerler

BİR: İnsanlar hem et hem ot oburdur. Yani hem tarım hem hayvansal yiyeceklerin yenmesi gerekir. 

İKİ: Hayvansal veya bitkisel gıdalar “emniyetli” olmalıdır; bunlarda GDO, tarım ilacı, antibiyotik, hormon vb zerresi bile bulunmamalıdır.

ÜÇ: Her gün mutlaka mevsim sebzeleri ve salata yenmelidir, sebzelerin zeytinyağlı olması veya tencerede pişirilmesi makbuldür. 

DÖRT: Haftada birkaç gün kırmızı et, iki gün de taze balık (istavrit, hamsi gibi küçük balıklar tercih edilmeli) ve ayda birkaç defa köy tavuğu, Kayseri usulü sucuk pastırma, sakatat, kelle-paça, işkembe yenmelidir.

BEŞ: İşlenmemiş, tam tahıl unlarından yapılan yiyecekler (börek, pasta, makarna, kek, kurabiye gibi) haftada bir iki gün aşırıya kaçmadan yenebilir. Tahılların atalık tohumdan üretilenleri tercih edilmelidir.

ALTI: Tüm yenip içilenler “mâkûl miktarda” olmalıdır. En faydalı olan bir gıdanın bile “tıka basa” veya “istendiği kadar yenmesi” doğru değildir. 

YEDİ: Temel pişirme yöntemi, haşlama, buğulama, ızgara ve tencere olmalıdır. Kemik suyundan mutlaka faydalanılmalıdır.

SEKİZ: Günde “iki öğün” beslenilmelidir. Sabahları yumurta, peynir, zeytin, tereyağı ile mevsime göre domates, maydanoz, biber, tere, roka gibi yeşillikler ve bir miktar kuruyemiş yenmelidir. Akşam yemeği olabildiği kadar erken saatte tamamlanmalıdır. Her gün 12 saati aşan açlık dönemleri çok yararlıdır, arada sadece su, şekersiz çay, kahve gibi içeceklere müsaade vardır.

DOKUZ: Mutfağın temel iki yağı köy tereyağı ve soğuk sıkma zeytinyağıdır.

ON: Mayalı gıdalar (yoğurt, turşu, sirke gibi), lifli besinler ve bakliyat (fasulye, nohut, mercimek, bezelye gibi) sofrada eksik olmamalıdır. 

ON BİR: Aşırı tuzdan da az tuzdan kaçınmalı, makul miktardan şaşmamalı, kaya tuzu tercih edilmelidir. Acısından ekşisine, tatlısından kekresine tüm baharatlar da mâkûl miktarlarda kullanılmalıdır.

ON İKİ: Her gün mutlaka bir porsiyon (bir kâse) mevsim meyvesi yenmelidir, uygun olanları soyulmadan tüketilmelidir. Kurutulmuş meyvelere (kayısı, erik, dut, hurma vb) sınırlı müsaade vardır.

ON BİR: Temel içecek su olmalıdır, her gün bir şişe saf maden suyu da tavsiyeye şayandır. Diğer içecekler, ayran, kefir, şalgam suyudur. 

ON ÜÇ: Her gün şekersiz olmak kaydıyla 5-6 bardak çay, 1-2 fincan sade kahve veya filtre kahve içilebilir.

ON DÖRT: Her türlü kabuklu kuru yemiş (fındık, fıstık, badem gibi), kabak veya ay çekirdeği her gün bir fincan yenmelidir.

ON BEŞ: Hamur ve sütlü tatlılar, pasta ayda bir iki defadan fazla yenmemelidir.

ON ALTI: Yeterli miktar su içilmelidir; göstergesi idrarın renginin açık sarı olmasıdır, su ihtiyacınızı buna göre belirleyin.

ON YEDİ: Bu sağlıklı gıdalardan hangilerini ne kadar yiyip içeceğiniz tamamen size bağlıdır ama olabildiğince az yemeniz menfaatiniz icabıdır.

ON SEKİZ: Yemekler tamamen evde ortamında hazırlanır ve yenir, dışarıda yemek istisnadır.

ON DOKUZ: Mutfakta yemek yapmak ve muhafaza etmek için geleneksel mutfak eşyaları kullanılır.

YİRMİ: Adam gibi beslenme yerli ve milli beslenme modelidir.



Adam gibi beslenenler hangi besinleri, ne kadar ve nasıl yiyip içerler

BİR: İnsanlar hem et hem ot oburdur. Yani hem tarım hem hayvansal yiyeceklerin yenmesi gerekir. 

İKİ: Hayvansal veya bitkisel gıdalar “emniyetli” olmalıdır; bunlarda GDO, tarım ilacı, antibiyotik, hormon vb zerresi bile bulunmamalıdır.

ÜÇ: Her gün mutlaka mevsim sebzeleri ve salata yenmelidir, sebzelerin zeytinyağlı olması veya tencerede pişirilmesi makbuldür. 

DÖRT: Haftada birkaç gün kırmızı et, iki gün de taze balık (istavrit, hamsi gibi küçük balıklar tercih edilmeli) ve ayda birkaç defa köy tavuğu, Kayseri usulü sucuk pastırma, sakatat, kelle-paça, işkembe yenmelidir.

BEŞ: İşlenmemiş, tam tahıl unlarından yapılan yiyecekler (börek, pasta, makarna, kek, kurabiye gibi) haftada bir iki gün aşırıya kaçmadan yenebilir. Tahılların atalık tohumdan üretilenleri tercih edilmelidir.

ALTI: Tüm yenip içilenler “mâkûl miktarda” olmalıdır. En faydalı olan bir gıdanın bile “tıka basa” veya “istendiği kadar yenmesi” doğru değildir. 

YEDİ: Temel pişirme yöntemi, haşlama, buğulama, ızgara ve tencere olmalıdır. Kemik suyundan mutlaka faydalanılmalıdır.

SEKİZ: Günde “iki öğün” beslenilmelidir. Sabahları yumurta, peynir, zeytin, tereyağı ile mevsime göre domates, maydanoz, biber, tere, roka gibi yeşillikler ve bir miktar kuruyemiş yenmelidir. Akşam yemeği olabildiği kadar erken saatte tamamlanmalıdır. Her gün 12 saati aşan açlık dönemleri çok yararlıdır, arada sadece su, şekersiz çay, kahve gibi içeceklere müsaade vardır.

DOKUZ: Mutfağın temel iki yağı köy tereyağı ve soğuk sıkma zeytinyağıdır.

ON: Mayalı gıdalar (yoğurt, turşu, sirke gibi), lifli besinler ve bakliyat (fasulye, nohut, mercimek, bezelye gibi) sofrada eksik olmamalıdır. 

ON BİR: Aşırı tuzdan da az tuzdan kaçınmalı, makul miktardan şaşmamalı, kaya tuzu tercih edilmelidir. Acısından ekşisine, tatlısından kekresine tüm baharatlar da mâkûl miktarlarda kullanılmalıdır.

ON İKİ: Her gün mutlaka bir porsiyon (bir kâse) mevsim meyvesi yenmelidir, uygun olanları soyulmadan tüketilmelidir. Kurutulmuş meyvelere (kayısı, erik, dut, hurma vb) sınırlı müsaade vardır.

ON BİR: Temel içecek su olmalıdır, her gün bir şişe saf maden suyu da tavsiyeye şayandır. Diğer içecekler, ayran, kefir, şalgam suyudur. 

ON ÜÇ: Her gün şekersiz olmak kaydıyla 5-6 bardak çay, 1-2 fincan sade kahve veya filtre kahve içilebilir.

ON DÖRT: Her türlü kabuklu kuru yemiş (fındık, fıstık, badem gibi), kabak veya ay çekirdeği her gün bir fincan yenmelidir.

ON BEŞ: Hamur ve sütlü tatlılar, pasta ayda bir iki defadan fazla yenmemelidir.

ON ALTI: Yeterli miktar su içilmelidir; göstergesi idrarın renginin açık sarı olmasıdır, su ihtiyacınızı buna göre belirleyin.

ON YEDİ: Bu sağlıklı gıdalardan hangilerini ne kadar yiyip içeceğiniz tamamen size bağlıdır ama olabildiğince az yemeniz menfaatiniz icabıdır.

ON SEKİZ: Yemekler tamamen evde ortamında hazırlanır ve yenir, dışarıda yemek istisnadır.

ON DOKUZ: Mutfakta yemek yapmak ve muhafaza etmek için geleneksel mutfak eşyaları kullanılır.

YİRMİ: Adam gibi beslenme yerli ve milli beslenme modelidir.

Kaynak: https://www.independentturkish.com/node/25606/t%C3%BCrkiyeden-sesler/adam-gibi-beslenme

HAYAT TARZI TIBBI TARAFTARLARI ARTIYOR

$
0
0

American College of Cardiology (ACC) de tıpkı American Heart Association (AHA) gibi dünya tıbbının takip ettiği derneklerdendir.

Ağızlarını ilaçla açan bu derneklerin kalp hastalıklarının önlenmesinde beslenme ve hayat tarzının önemini kavramaya başlamış olmaları memnuniyet vericidir.

ACC, "Tıptan uzak sağlıklı hayat" felsefesine çok yaklaşmış görünüyor.

ACC' den Dr. Andrew Freemann diyor ki: 

"Uzun süredir göz ardı edilen veya çok az dikkat çeken beslenme ve hayat tarzı tıbbı, her doktor için günlük pratikte güçlü araçlardır."

Gerçi bunların üç ana üç ara öğün, margarin bitkisel yağ, işlenmiş tahıllardan oluşan beslenme tavsiyeleri de beş para etmez ama neticede bu da önemli bir aşamadır.

Yakın bir gelecekte bunu da öğreneceklerine inanmak istiyorum.

Çok mutluyum!

Kaynak: https://twitter.com/ACCinTouch/status/1122228997373530112

SÜPERMARKETLER MÜŞTERİLERİN YAŞINI VE CİNSİYETİNİ TAHMİN EDEBİLEN GİZLİ KAMERALAR KURUYOR

$
0
0

İndependent' te Tom Embury-Dennis' in haberine göre, müşterilerin bireysel özelliklerine göre reklam görmesini sağlayan kameraların, mağazaların satışını artırabileceği düşünülüyormuş.

Tek maksadı daha çok ürün satmak olan endüstrinin geldiği son nokta çok düşündürücü ve ürkütücü.

***

ABD’deki süpermarketler, reklamların gösterildiği ekranlara yerleştirilen kameralar sayesinde müşterilerin yaşını ve cinsiyetini tahmin edebilecek.

Henüz başlangıç aşamasındaki bu yeni teknoloji, şimdiden pek çok markette kullanılmaya başladı. Müşterilere dair çok sayıda veri toplayabilen kameralar, Amazon gibi online mağazalarla rekabet edebilmeleri için perakendecilere satılıyor.

Ancak kameraların fark edilemeyecek kadar küçük olması, mahremiyet konusunda endişe uyandırıyor.

Kameraları üreten Cineplex Dijital Medya adlı şirket, alışveriş merkezlerine veya otobüs duraklarına yerleştirilebilen bu “akıllı” ekranları tanıttı.

Bireylerin gözlük takması ya da sakal bırakması durumunda yeni gözlük çerçevesi ya da tıraş makinesi gibi ilgili ürünlere yönelik reklamlar gösteren ekranların, mağazaların satışını artırabileceği düşünülüyor.

ABD’de 8 binden fazla eczanesi bulunan Walgreens adlı firma, 6 farklı yerdeki şubesine kameraların bulunduğu otomatik kapılar yerleştirdi. Bu kameralar, müşterilerin yaşını tahmin etmenin yanında, ekranda hangi noktaya baktığını da tespit edebiliyor.

Ancak mağaza yetkilileri, şimdilik bu özellikleri aktive etmediklerini ve söz konusu kapıları, mağazanın önünden kaç müşteri geçtiğini hesaplamak için kullanıldıklarını belirtti.

Walgreens söz konusu özellikleri, müşteri mahremiyeti çerçevesinde değerlendirdikten sonra kullanıma açabileceklerini ifade etti.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/news

Independent Türkçe için çeviren: Büşra Kırkpınar

Kaynak: https://www.independentturkish.com/node/25851/d%C3%BCnya/abd%E2%80%99deki-s%C3%BCpermarketler-m%C3%BC%C5%9Fterilerin-ya%C5%9F%C4%B1n%C4%B1-ve-cinsiyetini-tahmin-edebilen-gizli#.XMTz4eU3jTl.twitter

 

DOĞUM KONTROL HAPLARI ASTIM RİSKİNİ ARTIRIYOR

$
0
0

Doğum kontrol hapları ve endometriozisin, doğurganlık çağındaki kadınlarda astım riskini artırdığı açıklandı.

Endometriozis, rahim iç yüzeyini döşeyen ve her adet döneminde kalınlaşıp dökülen endometrium ismi verilen tabakanın karın içinde değişik organlarda da yerleşmesi demektir ve önemli kısırlık sebeplerinden biridir.

Daha önce de düşük testosteron ve progesteron seviyeleri ile yüksek estradiol seviyelerinin ağır astımlı kadın ve erkelerde akciğer fonksiyonlarının azalmasıyla birlikte olduğu gösterilmişti.

Astım çocukluk çağında erkeklerde daha çok görülen bir hastalık olmasına karşılık ergenlik döneminden sonra kadınlarda daha çok görülmeye başlar ve daha ağır bir seyri vardır.

Mekanizmaları tam bilinmese de seks hormonlarının akciğerler üzerine bir dizi etkisi olduğu bilinmektedir. Hava yollarındaki epitel hücrelerinde progesteron reseptörleri vardır ve silyaların hareketlerini baskılayarak bronşların temizlenmesini bozabilir.

Kaynak: https://consultqd.clevelandclinic.org/endometriosis-and-oral-contraceptive-use-linked-to-higher-asthma-risk/

TIBBIN TEMEL DERS KİTABININ YAZARLARI DA GİZLİCE ENDÜSTRİDEN NEMALANMIŞLAR

$
0
0

Tıbbın bir numaralı temel kitabı “Harrison’ s Principles of Internal Medicine” dir desem, itiraz eden bir Allah’ ın kulu olabileceğini sanmıyorum.

Bana göre, her tıp fakültesi öğrencisinin mutlaka baştan sona okuması gereken bir kitaptır.

En son 20. baskısı yayımlanan bu kitabın bende de birkaç baskısı var, tıpla ilgili temel bilgilerin çoğunu bu kitaptan öğrendim desem yanlış olmaz ve hâlâ da bu kitabı zaman zaman karıştırmak ihtiyacını hissederim.

Sükûtu hayâle uğradım

Yeni rastladığım bir makale beni sükûtu hayâle uğrattı.

AJOB Empirical Bioethics simli dergideki araştırma, Harrison ve diğer birçok tıbbi ders kitabı yazarlarının endüstri ile olan menfaat münasebetlerini açıklamadıklarını ortaya koyuyor (1, 2).

Araştırmaya göre Harrison’ un yazarları 2009-2013 arasında ilaç ve tıbbi malzeme firmalarından 11 milyon $’ dan fazla para almışlar ama bunun bir penisini bile açıklamamışlar.

Yazarlardan biri, bu sürede araştırmalar için de olmak üzere 870 bin $ destek almış; birçok yazar kendi alanlarında sahip oldukları patentleri de bildirmemişler.

Daha önce yapılan bir çalışmada farmakoloji ders kitaplarında da benzer bir durumun olduğu tespit edilmişti (3).

Gelelim neticeye

Hadi endüstri tarafından desteklenen araştırmaları anladık ama öğrencilerin temel bilgileri aldıkları ders kitaplarının mutlaka bağımsız yazarlar tarafından kaleme alınmış olması gerekiyor.

Harrison gene de değerli bir kitaptır, elbette gene okunmalıdır, şüphesiz ki sadece endüstrinin menfaati için yazılamamıştır ama sinek küçük (!) de olsa mide bulandırıyor.

Bu araştırma, kutsal bir kitap olarak gördüğüm Harrison’ u gözümden düşürdü.

Şimdi kimse kalkıp da insanlar neden modern tıbba güvenmiyorlar diye sormaya kalkmasın.

Durum vahimdir!

Kaynaklar:

1.https://www.statnews.com/2018/03/06/conflict-of-interest-medical-textbook/

2.https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/23294515.2018.1436095?journalCode=uabr21

3.https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0133261

AĞZINIZDAN GEÇEN HER LOKMANIN KALORİSİNİ SAYMAKTAN VAZGEÇİN

$
0
0

Modern tıbbın beslenme tavsiyeleri bana göre külliyen yanlıştır ve hatta obezite ve diyabetteki patlamanın da önemli sebeplerindendir (1, 2):

BİR: Üç ana üç ara öğün yerine günde iki defa beslenilmelidir.

İKİ: Temel yağlar olarak tavsiye edilen ayçiçek, mısırözü ve kanola gibi omega 6 deposu yağlardan uzak durulmalıdır; temel yağlar tereyağı ve zeytinyağıdır.

ÜÇ: Hararetle tavsiye ettikleri layt ürünler ve suni tatlandırıcılar asla yenip içilmemelidir.

DÖRT: Yağsız süt ürünleri yerine tam yağlı yoğurt, ayran, peynir tercih edilmelidir.

BEŞ: Tahıllar temel gıda olmamalı, işlenmemiş tam tahıl mamulleri makul miktarda tüketilmelidir.

ALTI: Kolesterol deposu diye yasakladıkları yumurta da sağlıklı hayvansal yağlar ve sakatat da sağlıklı beslenmenin olmazsa olmaz yiyecekleridir.

YEDİ: Sağlıklı beslenmede önemli olan kalori miktarı değil kalorinin kaynağı, yenilen gıdaların kalitesidir.

Kaynaklar:

1.http://ahmetrasimkucukusta.com/2018/02/21/yazilar/tip-yazilari/beslenme/kilo-vermek-icin-kalori-saymanin-delinin-posteki-saymasindan-farki-yoktur/

2.http://ahmetrasimkucukusta.com/2017/12/24/yazilar/tip-yazilari/beslenme/hazir-gidada-yeni-bir-oyun-yeni-bir-beslenme-tuzagi/

***

Odatv' nin "Kandırıldığımız kanıtlandı" başlıklı haberi:

Kalori hesabı tartışması, Economist’in iki ayda bir yayınlanan dergisi “1843”ün “Kalorinin Ölümü...” başlıklı nisan-mayıs sayısıyla yeniden tartışılmaya başlandı.

Kalori hesabı, yıllardır tartışılan bir konu…

İç Hastalıkları ve Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, ülkemizde kalori hesabına uzun yıllardır karşı çıkan isimlerin başında geliyor.

Karatay, “En belli başlı tuzak, kalori hesabı yapılmasıdır. İnsan vücudunda kalori hesabı yapılması doğru değil. ‘Az kalori alırsanız, kilo verirsiniz’ düşüncesi yanlıştır. Kaloriyi hangi besin kaynağından aldığımız önemli. Aç ayı oynamaz derler, sen kalori almazsan, nasıl hareket edeceksin? Bütün bunlar tuzaktır. Artık kalori hesabını unutun” demişti.

“KALORİNİN ÖLÜMÜ...”

Kalori hesabı tartışması, Economist’in iki ayda bir yayınlanan dergisi “1843”ün “Kalorinin Ölümü...” başlıklı nisan-mayıs sayısıyla yeniden tartışılmaya başlandı.

İşte o dergi:

Kalori, enerjiyi ölçmek için kullanılan bir birimdir. Bir gıda paketi üzerinde gördüğünüz Kalori, aslında bir kilokalori veya 1.000 kaloridir.

Belirli bir gıdadaki kcal sayısını belirlemek için kullanılan asıl yöntemde, doğrudan besinin ürettiği enerji ölçülür. Gıdada kalori hesabı şöyle yapılıyordu.

Gıda, etrafında su olan ve kapalı bir kabın içine konur; bu cihaz, bomba kalorimetresi olarak bilinir. Gıda tamamen yakılır ve bunun sonucunda suyun sıcaklığındaki yükseliş ölçülür.

Herhangi bir gıda fırında yandığı zaman ne kadar ısı yayar... Ama insan vücudu ile mikrodalga fırını aynı şey miydi? Hayır...

Bu yöntem bugün pek kullanılmaz.

“AĞZINIZDAN GEÇEN HER LOKMANIN KALORİSİNİ SAYMAKTAN VAZGEÇİN...”

Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, “Size pazar müjdesi: Artık kalori saymaya paydos” başlıklı bugünkü yazısında, 1843 dergisinden dikkat çeken detaylar paylaştı.

Özkök “Ve dergi diyor ki...” diyerek yazısında şunları aktardı:

“Yıllardır, yediğimiz içtiğimiz şeylerin kalorilerini ölçerek kilo vermeye, kilomuzu korumaya çalıştık...

Ama ortaya çıktı ki...

‘Kalori’ dediğimiz bu ölçü biriminin hiçbir anlamı yok.

Yani ağzınızdan geçen her lokmanın kalorisini saymaktan vazgeçin...

Çünkü hiçbir şeye yaramıyor...”

MADEN SUYUNUN KALORİSİ İLE PİRİNCİNKİ AYNI ÖLÇÜ MÜ

Özkök ayrıca, maden suyu ile pirincin kalorisi örneğinden şunalrı aktarıyor:

“Evet maden suyunu aldığınız zaman üzerinde belli bir kalori yazıyor... Patates cipsinin üzerinde de var...

Tamam kalorileri farklı...

Ama başka bir şeyi daha farklı...

Vücut dediğimiz fırın, maden suyundaki kaloriyi dakikada 30 kalori olarak yakarken, aynı süre içinde pirinç veya patatesteki kompleks karbonhidratın ancak 2 kalorisini yakabiliyor.

Hoş geldin göbeğin etrafındaki ‘love handle’... Yani basbayağı göbek...”

SONER YALÇIN YAZMIŞTI

Gazeteci-Yazar Soner Yalçın, son kitabı "Saklı Seçilmişler"de kalori hesabıyla yiyeceklerin yapısının nasıl değiştirildiğini kaleme almıştı.

“Gıda terörünü ve bunun arkasındaki karanlık isimleri yazdım” diyerek kitabını anlatan Soner Yalçın, Türkiye’deki tabloyu şöyle özetlemişti:

“Türk tarımını bitirip insanlarımıza zehir yedirmeye başladılar. Bir ülke bile bile intihara sürükleniyor. Zehir tacirlerine fırsat veriliyor. Yoksullara soykırım yapılıyor.

Fakirler hep ucuza mal edilen yiyeceklerle beslenmek zorunda kalıyor. Dikkat edin en yoksullar en şişman olanlardır. 50 yıl önce hamburger-patates yiyen kişi 420 kalori alıyordu; bugün 1050 kalori alıyor… 3 kilo yapay tatlandırıcı 750 kilo şekere denk geliyor ve her yiyeceğin içinde. Bu ucuz fast food tarzının da gizli bir amacı yok mu? Tek örnek vereyim: Mısır şurubu elde etmek için cıva kullanılıyor! Son on yıllık süre zarfında Türkiye'de diyabet hasta oranı yaklaşık yüzde 100'lük artış göstererek yüzde 7.6'dan yüzde 13.4'e çıktı. Keza insanların büyük çoğunluğu hastalığın farkında olmadan yaşıyor. Yani rakam daha yüksek. Bir gıda terörü ile karşı karşıyayız…”

Kaynak: https://odatv.com/kandirildigimiz-kanitlandi-28041941.html

 


ARTIK KALORİ SAYMAYA PAYDOS

$
0
0

Bir gün herkes "Adam gibi beslenmenin" doğru beslenme olduğunu öğrenecek:

TIPTAN UZAK SAĞLIKLI HAYAT

Başka yolu yok!

***

Hürriyet' te Ertuğrul Özkök' ün yazısı:

Önce kendimden başlayayım... Osman Müftüoğlu, bundan 25 yıl önce bana “Kolesterolün yüksek” dediği günden beri, satın aldığım her yiyecek paketinin üzerindeki “kCl”, yani kilo kalori rakamına bakıyorum.

Sıfır kalori yazan yiyecekleri alıyorum...

Şimdi bugün... 28 Nisan 2019 günü size diyorum ki...

Unutun bu kalori hesabını...

Daha doğrusu, bunu ben demiyorum...

Dünyanın en ciddi dergilerinden biri olan Economist’in iki ayda bir yayınlanan dergisi “1843” diyor...

Derginin nisan-mayıs sayısının kapağında dana gözü kadar harflerle şu yazıyor:

“Kalorinin Ölümü...”

Size pazar müjdesi: Artık kalori saymaya paydos

Altında da çok net şekilde şu yazıyor:

“Dünyanın en faydasız ölçü birimini yakmanın zamanı...”

Ve dergi diyor ki...

Yıllardır, yediğimiz içtiğimiz şeylerin kalorilerini ölçerek kilo vermeye, kilomuzu korumaya çalıştık...

Ama ortaya çıktı ki...

“Kalori” dediğimiz bu ölçü biriminin hiçbir anlamı yok.

Yani ağzınızdan geçen her lokmanın kalorisini saymaktan vazgeçin...

Çünkü hiçbir şeye yaramıyor...

.............................

FAYDALI NOT: Yazıları numara sırasına göre okursanız daha keyifli olur.

SALVADOR CAMACHO’NUN MAFYA DENEYİMİ VE KİLOSU

Dosya Meksikalı bir mühendis olan Salvador Camacho’nun 22 yaşındayken başından geçen bir olayla başlıyor.

Meksika’nın Toluca şehrinde yaşayan Camacho, bir akşam evinin yakınında park ettiğinde, kolları dövmeli iki şahsın arabasına yaklaştığını fark etti.

O sırada arabanın radyosunda Tori Amos’un çok sevdiği “Bliss” şarkısı çalmaktadır.

İki adam Camacho’yu kaçırır...

Yere yatırıp ölesiye döverler.. Başına silah dayarlar...

Sonuçta Camacho o gün ölümden kurtulur...

Ama bu onda öyle bir travma bırakır ki, bu defa durmadan yemek yemeye başlar.

Obez bir adam olur...

Gövde kitle endeksi 30’u geçmemesi gerekirken 35.6’ya gelir.

Kalbinde aritmi başlar ve 8 yıl sonra ikinci defa ölüm korkusunu yaşar.

İşte bütün bunlar onu gövdesinin sesini dinlemeye ve sağlıklı yaşamaya yöneltir...

Böylece yediği her lokmanın kalorisini saymaya başlar.

Günde 2 bin 500 kalorinin altında kalmak için her şeyi yapar.

Bu da onu “kalori” dediğimiz ölçü biriminin tarihine de girmeye yönlendirir.

KALORİ ARKEOLOJİSİ 1

SANTORİO’NUN SANDALYESİ VE KALORİNİN ACILI TARİHİ

KALORİNİN tarihi 16’ncı yüzyıla dayanıyor. O tarihlerde Santorio Sahcrorius adlı bir İtalyan “ağırlık iskemlesi” diye bir tartı yaratıyor.

Belli aralarla yemek yemeden önce tartılıyor. Sonra yediği yemeği tartıyor ve yemekten sonra çıkan idrarını ve dışkısını, ayrıca kendi ağırlığını tartıyordu.

Ancak, 30 yıl boyunca kendi üzerinde bu tartıyı ve gözlemleri yaptıktan sonra, yediğimiz ve içtiğimiz şeylerin gövdemizdeki etkisi ile ilgili çok az soruya cevap verebildiğini görmüştü.

Böylece kahrından ölüp gider.

KALORİ ARKEOLOJİSİ 2

GİYOTİNDE KESİLEN KAFA O GÜN NEYİ KEŞFETMİŞTİ

Bundan iki yüzyıl sonra Antoine Lavoisier adlı bir Fransız aristokrat başka bir şey yaptı.

Oksijen denilen gazı yaktı ve bundan çıkan ısıyı ve öteki gazları ölçtü.

Lavoisier bir şey daha yaptı. Aynı etkiyi canlılar üzerinde de ölçmek istedi. Çünkü onun gözünde gıda maddeleri ve içecek, insan bedeninin yakıtıydı ve bunun yakılmasından doğacak ısıyı görmek istiyordu.

Önce “kalorimetre” diye bir alet yaptı, sonra bir kobayı alıp besledi ve enerjiyi ölçmeye çalıştı.

Ne yazık ki tam o sırada Fransız İhtilali oldu ve jacobin devrimciler onun kellesini alırken, bu kalori araştırmasını da sonlandırdı.

KALORİ ARKEOLOJİSİ 3

KALORİNİN ALTIN KURALI NASIL DOĞDU

Bugün kullandığımız “kalori”yi ölçü haline getiren insan Amerikalı bir tarım kimyacısı olan Wilbur Olin Atwater oldu.

Ve bunun adını “Century Magazin” adlı dergiye yazdığı makalede şöyle formüle etti: “Ateş için yakıt ne ise, beden için de gıda aynı şeydir...”

Böylece fizik biliminin ölçüsü “kalori”, 1930’lu yıllardan itibaren halk sağlığının altın oranı oldu ve doktorların kutsal kitabının “başlangıç” bölümüne girdi.

Devletlerin vatandaşlarına da tavsiye ettiği o altın kural da şuydu:

“Bak arkadaş... Eğer gövden, kullandığından daha fazla enerji alırsa o fazlalık gövdende yağ olarak depolanır, bu da kilonu arttırır ona göre...”

Ve 200 yıla yakın bu böyle devam etti...

ÖYLEYSE BİR KALORİ NEDİR

ÖZELLİKLE Alman fizikçileri 1860’tan sonra bunun ölçüsünü yaratmaya uğraştılar.

Neticede şöyle bir ölçü ortaya çıktı:

“Bir kalori eşittir, bir litre suyu bir derece ısıtmak için gerekli enerji...”

Yani yiyecek paketlerinin üzerinde gördüğümüz “kalori” bu...

Ha bu arada “Calori” kelimesinin Latince “calor” kelimesinden üretildiğini ve “ısı” anlamına geldiğini de belirtelim.

BİR DİLİM PİZZA NEDEN 249 DEĞİL DE 248 KALORİ

CAMACHO aritmi sorunuyla hastaneye kaldırıldıktan sonra yıllar boyunca yediği her lokmanın ağırlığını tarttı, kalorisini hesapladı. Onları cep telefonuna kaydetti.

Ancak bir gün geldi, bütün bunların hiçbir işe yaramadığını fark etti.

Sonra gözüne arada bir yediği pizza dilimi takıldı. Hep aynı yerden ısmarladığı pizzanın bir dilimi 248 kaloriydi. Kendi kendine sordu:

“Neden 247 veya 249 değil de 248...”

Sonra okumaya başladı.

Ve ilk gerçek karşısına çıktı. Mesela Tufts Üniversitesi öğretim üyesi Susan Roberts, şunu ortaya çıkarmıştı. Amerikan hükümetinin ürünlerin üzerine yazılmasını zorunlu kıldığı kalori miktarları yüzde 18’e kadar yanılıyordu.

Biraz daha araştırınca bir başka gerçeği keşfetti.

Aslında Amerikan kanunları paketlerin üzerindeki kalori miktarlarının yüzde 20’ye kadar yanılmasına izin veriyordu.

Daha da kötüsü vardı.

Donmuş gıdalarda yanılma payı yüzde 70’e kadar çıkıyordu. Camacho’nun gözünde kalori denilen ölçünün ölümü bununla başladı ve arkasından her şey çorap söküğü gibi geldi.

Size pazar müjdesi: Artık kalori saymaya paydos

‘KALORİYE’ ARA VERİŞTEN 30 SANİYE SONRA İLK KARE

“1843” dergisinin bu sayısını önceki hafta İtalya’ya giderken okudum. Osman Hoca’ya danışıncaya kadar kalori saymaya ara verdim. Tabii ki o kararla birlikte gidip büyük bir tabak vongole makarna yemeye de karar verdim.

O kararı aldıktan 30 saniye sonra fotoğraf çektirirken yüzüme bu ifade çökmüştü.

Hafif bir “Joker” havası yok mu... Yoksa bana mı öyle geldi...

KALORİNİN ÖLÜMÜ 1

BENZİNİN YANMASI İLE FASULYENİNKİ BİR Mİ

GIDADA kalori hesabı şöyle yapılıyordu. Herhangi bir gıda fırında yandığı zaman ne kadar ısı yayar... Evet o gıdayı laboratuvar ortamında yaktığınız zaman çıkan ısıyı hesaplamanız çok kolaydı... Ama insan vücudu ile mikrodalga fırını aynı şey miydi? Hayır... İnsan vücudu bir fırına göre çok daha kompleks bir şeydi. Öyleyse, fasulyenin veya pirzolanın vücutta yanması ile benzinin araba motorunda yanması arasındaki farka bakmak gerekirdi... Lavoisier’nin kesik kafası, giyotinin önündeki sepetten müstehzi bir ifade ile bize bakmaya başlamıştı.

KALORİNİN ÖLÜMÜ 2

AĞZIMIZA GİREN EKMEK KAÇ SAAT SONRA ÇIKAR

ZAVALLI Santorio, daha 16’ncı yüzyılda icat ettiği ağırlık sandalyesiyle, çıkan dışkısının bile ağırlığını ölçerken doğru bir şey yapmıştı. Ancak 30 yıl boylunca aklına gelmeyen bir soru vardı. Ağzına giren gıda kaç saat sonra dışkı olarak çıkıyordu? 21’inci yüzyıl işte bu soruyu sordu ve cevabını da verdi. Bu süreç insandan insana değişiyordu. Hem de öyle üç-beş saat değil, 8 ile 80 saat arasında bir fark vardı.

Yani bazı insan yediği gıdayı 8 saat sonra dışkı olarak dışarı atarken, bazısı 80 saat bekliyordu. Bu da o kalorinin yakılmasını çok farklı hale getiriyordu.

Kalorinin ölümü dışkı ile devam ediyordu...

KALORİNİN ÖLÜMÜ 3

GENLER, BAKTERİLER VE UYKUSUZ GECELER

KALORİ katili 21’inci yüzyıl bir şeyi daha ortaya çıkardı. Bir insanın genleri, vücudundaki, özellikle mide ve bağırsaklarındaki bakterilerin niteliği ve sayısı, bir de uyku halleri de aldığımız gıdanın yakılma biçimini ciddi şekilde etkiliyordu. Kötü bir uyku vücuttaki sindirimi de kötü etkiliyordu. Buyurun aynı paketin üzerindeki aynı kaloriyi alan iki insandan biri neden kilosunu korur da mahalledeki öteki arkadaşı obezleşir sorusuna bir cevap daha.

KALORİNİN ÖLÜMÜ 4

MADEN SUYUNUN KALORİSİ İLE PİRİNCİNKİ AYNI ÖLÇÜ MÜ

Evet maden suyunu aldığınız zaman üzerinde belli bir kalori yazıyor... Patates cipsinin üzerinde de var...

Tamam kalorileri farklı...

Ama başka bir şeyi daha farklı...

Vücut dediğimiz fırın, maden suyundaki kaloriyi dakikada 30 kalori olarak yakarken, aynı süre içinde pirinç veya patatesteki kompleks karbonhidratın ancak 2 kalorisini yakabiliyor.

Hoş geldin göbeğin etrafındaki “love handle”... Yani basbayağı göbek...

KALORİNİN ÖLÜMÜ 5

‘BEN BU KALORİYİ SPORLA YAKARIM’ MI DİYORSUNUZ

Yani benim gibi düşünüyorsunuz...

Her gün koşu bandında 6.5 hızla 45 dakika yürüyorsunuz...

İyi de yapıyorsunuz...

Kalbiniz için harika...

Ama bir akşam önceki etli pideyi bununla atarım diyorsanız...

Demeyin...

Çünkü araştırmalar açıkça gösteriyor.

Her gün aldığımız kalorinin yüzde 75’ini günlük sıradan hareketlerimizle yakıyoruz.

Ama profesyonel sporcuysanız, yani günde 4-5 saat antrenman yapıp maça, yarışa çıkıyorsanız tamam...

KALORİNİN ÖLÜMÜ 6

MISIRIN ÜZERİNDE 150 KALORİ YAZIYOR AMA...

Evet öyle yazıyor ama siz o mısırı yediğiniz zaman, o kalorinin yakılması bambaşka bir şey. O tatlı mısırın yumuşak yanlarını keyifle yiyorsunuz ve o tarafı güzelce sindiriliyor.

Amaaaa... İçindeki selüloz aynen kalıyor.

Aynen kalınca da sindirimi uzuyor. Sindirimi uzayınca da koşu bandında yaktığınızı zannettiğiniz o kalorinin hiçbir manası kalmıyor.

Buyurun “love handle”ınızda yani kemerinizde bir delik daha...

KALORİNİN ÖLÜMÜ 7

ARKADAŞIM NE YESE ALMIYOR BEN SU İÇSEM KİLO ALIYORUM

EVET çünkü arkadaşınızın bağırsak uzunluğu sizinkinden yüzde 50 fazla...

Sizinki daha kısa olduğu için
daha az kalori yakıyor.

O yüzden süpermarket rafından ikiniz de aynı kalori yazılı mısırı alıyorsunuz, o şişmanlamıyor, sizse kilo veremiyorsunuz.

KALORİNİN ÖLÜMÜ 8

150 KALORİ KUZUYU FIRINDA MI SEVERSİN YOKSA HAŞLANMIŞ MI

GOOGLE’a git, “Ette kaç kalori var” diye yaz, karşına şu çıkar: “100 gram ette 150 kalori...”

Tamam da o eti nasıl seversin... Mesela iyi Türkler gibi eti çok fazla pişirirsen ve bir de bağırsakların kısaysa, bunun yüzde 50 ile 95’i midede absorbe edilir. Hani sen 150 kalori aldın sanıyorsun ya, mesela dana etini daha fazla pişirirsen, o 150 kalorinin üzerine yüzde 15 daha ekle.

Hele hele tatlı patates yiyorsan yüzde 40 daha ekle...

Evet homo sapiens eti pişirerek medenileşti... Ama maalesef vücudun içindeki durum ona ayak uyduramadı.

MUTLU SON

BAKIN BİZİM MEKSİKALI ARKADAŞIMIZ NE YAPTI

BİZİM arkadaş...

Hani şu mafyanın öldüremediği, obezitenin öldürmeye tam teşebbüs edip yine öldüremediği Meksikalı arkadaş Camacho... Geçen yıl karısı ile birlikte hayatının en önemli kararını aldı.

Artık paketlerin üzerine bakıp kalori saymaya paydos dedi...

Kalori stresinden kurtuldu.

Yemeğini keyifle yemeğe başladı.

Hatta günde iki kadeh şaraba başladı.

İsviçre’de yaşıyor ya... Gündüz bir biraya da evet dedi.

Amaaa... Aldığı asıl karar şu oldu.

Sağlıklı gıda almak.

Yani işlenmiş yiyecekten kaçıyor...

Ölçülü yiyor.

Yürüyüşlerine de devam ediyor.

Hayatın keyfini çıkarıyor... Yani arkadaş...

200 yıldır başımıza musallat olan bu “kalori stresine” son verme zamanı geldi.

Ama ben bu konuyu bir de Osman Hoca’yla konuşacağım tabii ki...

Çünkü hocam ne derse o...

 

GÜNEŞ GÖRMÜŞ GIDA AL, MAKARNAYI SABAH YE!

$
0
0

Hürriyet' te Ayşe Arman' ın yazısı:

O, Dr. Ayşegül Çoruhlu. Nevi şahsına münhasır bir biyokimya uzmanı. İşi, insan biyokimyası. Biz onu ‘Alkali Diyet’le tanıdık. Şimdi ‘Sirkadiyen Beslenme’yle huzurlarımızda. Hep tanışmak istiyordum, fırsat bugüneymiş. Zeki, bilgi, ilgili, meraklı ve muzip biri. Bir de çok fit. Allah’ım o nasıl bir bedendir. Röportaja üç kıyafet ve kolunda iki saatle geldi. Bana iç saatimizi ve dış saatimizi anlatabilmek için. Ben dinlediklerimden etkilendim. Tabii ki çok soru sordum, bir güne sığmadı, Salı da devam edecek.

Allah aşkına nedir bu sirkadiyen?

- Giderek daha sık duymaya başlayacağımız bir kavram. Vücuttaki her türlü işleyişin, günün saatlerine göre ayarlanması anlamına geliyor.

Günün saatlerini belirleyen ne peki?

- Güneşin döngüsü! Sadece biz değil, bütün canlılar güneşin döngüsüne senkronize. Hayatta kalabilmek için bu şart. İç saati, dış saatine uyumlu olanlar hayatta kalıyor, uyumsuzlar eleniyor.

Durun! İç saat, dış saat kafam karıştı...

- “Zaman hızlı akıyor!” deriz ya, asıl hızlı akan biyolojik iç saatimiz. Dış saatten, yani güneşin döngüsünden hızlı akarsa, bizi hızla yaşlandırıyor. Giderek artan hastalıklarda, bu iki saatin uyumsuzluğunu araştırmak önem kazandı. Tıp artık saatlerimizi yeniden kurmanın yollarınızı bize gösteriyor.

Son üç Nobel Tıp Ödülü’nden ilham alarak yazmışsınız bu kitabı. Doğru mu?

- Doğru. O çalışmalardan öğrendik ki, vücudun iç saat genleri var. Tüm organ ve hücrelerde de onlara duyarlı alıcılar var. Saatin kaç olduğunu bütün hücreler biliyor. Yani güneş saatinin kaç olduğunu! Ve ona uygun bir çalışma düzeni oluşturuyorlar. Vücutta bir dakikada milyarlarca sayıda işlem yapılıyor. Her organ, her hücre, farklı farklı işleri günün başka saatlerinde yapıyor. Organlar, beyinden gelen saat komutuna göre çalışıyorlar. Enzimler, hormonlar, vs hep bu komuta kulak veriyor. O yüzden çok önemli saat meselesi. Başka bir Nobel çalışması ise bize, yine iç saat komutuna uygun olarak, gece uykuda özel bir tür hücre temizliği yapıldığını söylüyor. Tıbbi adı ‘otofaji’, açılımı ‘kendi kendini yemek’ gibi. Yani diyor ki, “Gece sen uykudayken ve açken, eski vücut hücreleri yenilip yedek parça olarak kullanılıyor. Sabah kalktığında eskimiş hücrelerden kurtulmuş oluyorsun!”

O zaman geç yattığımızda, uykusuz kaldığımızda ya da gece geç saatte yemek yediğimizde, hücresel temizlik olmuyor!

- Aynen öyle! Sabah yine eski püskü hücrelerle uyanıyoruz. Bunun yıllarca olduğunu düşünürsek, kendini koruyamamış, hastalanmış ya da en azından daha hızlı yaşlanmış insanlar kalabalığında yerimizi alıyoruz!

“Yemek yerken tabağına değil, saate bak!” diyorsunuz kısaca yani...

- Kesinlikle! Saat konusu zannettiğimizden daha mühim. Dış saatimizi ve hücresel iç saatimizi birbirine akort etmemiz gerekiyor. Bu saatleri bozan iki şey var: Biri ışık, biri yemek. 

Güneş görmüş gıda al makarnayı sabah ye

SABAH YORGUN KALKIYORSAN İÇ SAATİN ŞAŞMIŞTIR

Peki n’apacağız?

- Akşam yemek yemekten vazgeçeceğiz! Akşam geç saatlerde ağzımıza koyduğumuz her lokma, hücresel saati bozuyor. Vücudumuz, gece yememeye ayarlı. Karaciğerin, pankreasın, midenin, bağırsakların iç saatleri var, gece besin almaktan hoşlanmıyorlar. Mesai bitince onları fazla mesaiye zorlamak gibi gece yemek!

İnsülinin salınımı da aynı şekilde. Sabah yediğin yemeği rahatlıkla yakacak bir saat ayarına sahipken, gece yersen karnında ve iç organlarının etrafında yağ olarak depoluyor. Sen geç yiyip geç yatarak, onu şaşırtmaya çalışsan da fark etmiyor. Bu bir kural: Tüm hücreler dışardaki güneşin saatini biliyor.

Aynı miktarda kaloriyi sabah 8’de yemek ile akşam 8’de yemek arasındaki fark ne?

- Akşam 8’de yediğin, yüzde 17 daha fazla kaloriymiş gibi algılanıp depolanıyor! O yüzden eski kalori saymalar vesaire bitti. Yenmesi gereken de ‘gerçek’ yiyecekler.

Onlar nedir?

- Güneş görmüş yiyecekler... Onları da sirkadiyen ritme uygun yiyeceğiz. Yani güneş saatine uygun saatlerde. İşimiz gücümüz güneşle yani.

Biz aslında ‘ışık yiyici’ miyiz?

- Evet, biz aslında güneş ışığı yiyoruz! Basitçe güneş ışığının içinde saklı olduğu bitkileri yedikçe sağlık kazanıyoruz. İşlenmiş–işlenmemiş gıda ifadelerinin altında bu gizli. Adı üstünde işlenmemiş ise, doğadaki haline yakındır. Doğadaki halini oluşturan şey de güneş ışığı. “Serbest dolaşan hayvanlar iyidir” ne demek? Bu hayvanlar da o güneş gören bitkileri yemişler demek!

Peki iç saatimizin şaşıp şaşmadığını nereden anlayacağız?

- Sabah yorgun kalkıyorsan iç saatin şaşmıştır. Göbeğinde, iç organlarında kilo varsa, karaciğer yağlıysa, geç yatıyorsan, beyin sisi yaşıyorsan, sabah afyonun patlamıyorsa, keyfin yoksa, coşkun az ise, iç saatin şaşmış demektir! Bana göre her tür duygusal, zihinsel, bedensel sorunla iç saat uyumsuzluğu ilişkili. Bağırsak bakterilerimiz bile iç saate sahip. Gece aç olup uyuman gereken saatte ayaktaysan ve yiyorsan, onları da delirtiyorsun! Sonra onlar da seni delirtiyor tabii. Şeker yemeni azdırıyorlar. Alerjilerini artırıyorlar. Gövdenin tamamının sağlığı için, güneş ışığı döngüsüne uymak zorundayız. 

ARTIK GÜNEŞ TUTAMIYORUZ!

Pek çok insanın D vitamini yetersiz. D vitamini azlığının, diabete ve kiloya sebep olmasının altında yatan sebeplerden biri de bu. D vitamini, gövdenin tuttuğu güneş ışığı miktarıdır. Artık güneş tutamıyoruz. Herkesinki düşük. Çok sebep var ama biri, güneş yerine iş yerinde sahte ışıklar ve elektronikler başında olmamız!

Güneş görmüş gıda al makarnayı sabah ye

ELEKTRONİKLERDEN ÇIKAN IŞIK DÜNYANIN EN BÜYÜK BELASI

“Güneş sağlıklı!” diyorsunuz ama iki de bir “Güneşe çıkmayın, şöyle zararlı böyle zararlı!” diyenler de var.

- Elbete güneşin fazlası veya zararı konuları başka başlıklar. Ben güneşe günlük kısa sürelerle çıkılmalı, güneş görmüş besinler -ister hayvansal, ister bitkisel- yenmeli diyorum. Güneşle ilgili en mühim şeylerden biri, sabah kalkınca günışığına 30 saniye bakmaktır. Camdan değil direk dışarı. İdeali güneş doğarkendir ama saat 7 buçuktan öncesi olur.

Neden 30 saniye güneşe bakacağız?

- Böyle yapınca uyku hormonu melatonini güzelce sıfırlar, güne hazırlık için gereken adrenalin, dopamin, seratonin hormonlarına geçeriz. Bu geçişi yapamadığımız kış günlerinde SAD denen mevsimsel depresyon isimli bir hastalık olduğunu biliyoruz. Tüm gün sersem sepet kafayla gezmemenin yolu, sabah günışığına bakarak uyanmaktır. Dikkat! Önce cep telefona değil! O asla.

İyi de diyet akımları ikide bir değişiyor. Bir dönem, “Güneş mahvediyor insanı, korunun! Cilt kanserinin en önemli nedenlerinden biri” deniyor. Ama siz de şimdi, “Güneş hayattır, güneş tutmamız lazım” diyorsunuz. Hangisi doğru nereden bileceğiz?

- Beslenmek güneşle alâkalıdır! Yazın acıkmamamızın sebebi güneştir. Az kilo almamızın sebebi güneştir. Güneş doyurur. Çünkü amaç, besindeki elektronu almak, besinlerdeki elektronun ilk hali güneş ışığı, yani fotondur. Önerim, günlük kısa sürelerle dışarı çıkmak, ofiste az durmak. Aşırı güneş yoksa artistlik olsun diye takılan güneş gözlükleri out oldu artık, bilelim.

Nasıl yani güneş gözlükleri de tarih mi olacak?

- Evet, öyle olacak. Önce evlerdeki lambaların eski ampullere dönmesi lazım. Biliyorum, ekonomik değil. Ama ideali ful spektrum günışığı lambaları. Evdeki lambalar out. Söndürelim. Kırmızı-turuncu gece lambaları olur. Mum ve şömine ışığı en ideali. Elektroniklerden çıkan ışık dünyanın en büyük belası. Bunu umursayan tıp insanı sayısı hızla artıyor.

Evet o mavi ışık meselesi var kitabınızda değindiğiniz. Telefonumuz, ipad’imiz mavi ışık yayıyor. Geç vakitte bunlara bakmak çok mu zararlı?

- Mavi ışık bizim öğlen, gün ortası güneşten aldığımız dalga boyu. Dışarda güneş batıyor ve turuncu-kırmızı akşam ışığı yayıyorken, biz göze mavi ışık gönderip iç saati şaşırtıyoruz. O mavi ışık geldikçe doğru dürüst melatonin salımaz.  Melatonin yoksa, ortalığı kortizol kaplar. Kortizol, stres hormonu. Gece cep telefonu veya tablet, eşittir hücresel stres, eşittir kronik stresle gelen tüm hastalıklar! Kortizol, şeker dengesine de zararlı. Gece elektronikler kilo aldırır. Yeme isteğini artırır. Çocuklar için büyük tehlike. Şu an bu mavi ışıklar, geçmişin sigarası gibi. Bilelim. Evet, koruyucu filtre ve gözlük takabiliriz. Ama en iyisi hiç bakmamak.

10 GÜNDE İNCECİK BİR BEL İSTEMEZ MİSİNİZ?

Diyelim canım makarna yemek istiyor, tatlı yemek istiyor. Sirkadiyen beslenme açısından hangi saatte yesem daha az zararlı?

- Gün ne kadar erkense, zararı temizlemek o kadar kolay. Kahvaltıda makarna ye!

Yemek yemeyi kesmek için önerdiğiniz saat 17:00! E daha neler... Böyle bir hayat var mı?

- Bunu yaptığımız her gece, o günü yaşlanmadan, sabaha taze hücrelerle kalkarak uyanacağımızı hatırlamak acaba arkadaşlarla kontrolsüz yenen, içilen, felekten çalınan geceleri unutturur mu? Felekten gece çalmak aç kalarak olur! Öbür türlü feleğin işini hızlandırıyoruz! Basitçe haftada iki gün gevşeyip 5 gün dikkat etmeliyiz!

Peki akşam yemeğini 17:00 gibi yiyeceksek, sabah kahvaltısını kaçta etmek lazım?

- Bunun bir önemi yok. Önemli olan 17:00’de dükkânı kapatmak. İstersen sabah kahvaltısını sabah 5’te yap. Sana kalmış.

İyi ama akşam 17:00’de yemeği kesip dinlenmeye geçmek bize ne kazandırıyor?

- Bir hafta iki kilo, 10 günde incecik bir bel!

AÇ MİDEYLE ERKEN UYU BEDEN KENDİ KENDİNE CHECK UP YAPSIN!

Aç mideyle erken bir saatte uykuya yattığımızda, bedenimiz kendi kendine check up mı yapıyor?

- Evet. Bu da işin asıl menfaat kısmı. Kilo ve şekilden önce hücrelerin sağlığı mühim. En iyi detoks, gece aç ve uykuda oluyor. Beyin içindeki lenfler o zaman temizleniyor. Karaciğer, bağırsak, vesaire de...

İDEAL SEVİŞME SAATİ GÜNEŞ DOĞARKEN

Sirkadiyen beslenme aşkı, seksi öldürür mü? Çünkü tavuk gibi yatmak gerekiyor? O yasak, bu yasak.

- Yok, tam da sirkadiyen yaşam şekli, seks arttırıcı! Sekste tutku yaratan nedir? Dopamin. Seks istemek için dopamin lazım. Hazzın hormonu... Dopamin yoksa sevgilimizin bluzunu parçalayacağımıza, ütüler giydiririz! Dopamin ne zaman en çok artar? Sıkı durun, sabah güneş doğarken bir dakika doğrudan, çıplak gözle bakarsan.

Yani o zaman mı sevişmek en doğrusu?

- Evet ama bu koşuşturmalı hayatta ne zaman zaman bulursanız diyelim.

Siz içkiye de karşısınızdır. İlle de içecekseniz ne tercih ediyorsunuz?

- Ben domates suyuna damlatılmış az alkol tercih ediyorum.

GECE HAYATI EŞİTTİR SOSYAL JETLAG

‘Sosyal jetlag’ diye bir kavramdan bahsediyorsunuz. Gece hayatı jetlag etkisi mi yaratıyor?

- Evet. Uçak seyahati ne yapıyorsa, onun benzerini yapıyor. Sosyal hayat yüzünden geç uyuyoruz, uykusuz kalıyoruz. Bunlar hep hastalıklara davetiye. Uykunun ve uyku hormonu melatoninin ne kadar hayati olduğunu anlatmak için bu röportaj yetmez. Ama şu kadarını söyleyeyim, zamanda geri gitmek istiyorsanız, saat 23:00’de tam karanlıkta, elektroniksiz ve sessiz ortamda uyuyacaksınız. Sabah biolojik olarak birkaç gün geridesiniz. Ya da en azından zamanın hızını böyle frenlersiniz!

 

AKŞAM YEMEĞİ TARİHE KARIŞACAK

$
0
0

Dr. Ayşegül Çoruhlu' nun şu "vitamin, mineral, besin destekleri hayranlığı" olmasa benim kafadan desem yeri vardır diye yazmaya niyetlenirken "damardan özel kokteyller" sözünü duyunca nevrim döndü.

Bir çuval inciri berbat etmek diye buna derim ben.

***

Hürriyet' te Ayşe Arman' ın Dr. Ayşegül Çoruhlu ile mülakatı: 

PAZAR günü başlayan Dr. Ayşegül Çoruhlu röportajı bugün de devam ediyor. Pek çok biyokimya uzmanı, sağlıkçı ve hekim aynı şeye dikkat çekiyor. Akşam yemeği cıssss! Makul bir saatte ağzınıza fermuar çekin, günü kapatın. Çoruhlu ‘17.00’ diyor. Benim için çok erken. Ama akşam yemediğim zaman kendimi daha hafif ve sağlıklı hissettiğim, ertesi güne de daha enerjik başladığım kesin. Bakın bakalım Dr. Çoruhlu’nun anlattıkları size de uyuyor mu...

- “Aralıklı açlık” nedir?

İfadeler farklı farklı oluyor ama yaklaşık olarak benzer konular. 2013’ten beri “Akşam 17.00 sonrası yenmemeli! Akşam yemeği diye bir şey olmamalı” diyorum. Şimdi bu Nobeller vesaireyle gelinen nokta: 1. Uzun açlığın şahane bir şey olduğu. 2. Bunun geceden sabaha yapılırsa daha da şahane olacağı belirtiliyor. Yani 17.00’den sabaha dek aç kalınan zaman, en ideal aralıklı açlık zamanı. “Time restricted diet” deniyor. Amaç, sirkadiyen iç saat düzeni+açlık+uyku üçlüsünü birleştirmek. Akşam yiyip kahvaltıyı atlayarak da bunu yaptığını düşünenler var, ben hatalı buluyorum. Asıl menfaat gece açlığında.

- Bedenimiz kendi bozuk hücrelerini mi yiyor aç yatarsak?

Evet, öyle de denebilir...

- “Herkeste kanserli hücre oluşuyor ama bağışıklığın güçlüyse bunlar imha ediliyor” teorisi de buna mı dayanıyor?
Doğrudur. Sistem çok akıllı çalışıyor. Eskimiş, performansı düşmüş, ömrü dolmuş hücrelerin temizlenmesi, sistemin sağlığı için önemli. Gece açlıkta ve uykuda, çoğu eski ve bozuk hücreyi yakalayıp parçalayıp, sağlam kısımlarını, “yedek parça” olarak kullanma gibi bir durum söz konusu. Buna otofaji deniyor. Bizler sürekli değişen hücreler topluluğuyuz. Her organın hücreleri farklı zamanlarda yenileniyor. Cilt 28 günde, bağırsak 4-5 günde bir yenileniyor. Bu yenilenmelerin tam olması lazım. Aç yatmak bu yüzden çok mühim.

Siz günde kaç öğün yiyorsunuz?

İki öğün. 11 ve 17’de yiyorum. Bence 17’den önceki 8 saat ne kadar yersen ye. Elbette sağlıklı besinler grubundan. Öğlen istediğin kadar ye! Hatta tıkın. Ama sonra 17’de dişlerini fırçala. Sabaha kadar bir şey yok bir daha...

EDİSON AMPULÜ BULDU MERTLİK BOZULDU

Dr. Ayşegül Çoruhlu zaten yıllardır söylüyor, hazır olun, yeni trend bu... Akşam yemeği tarihe karışacak

- Fazla kiloların, hastalıkların sorumlusu Edison mu yani? Ampulü bularak geceyi ortadan kaldırmak insanlığın zararına mı oldu?

(Gülüyor) Evet, ampulün icadı ve sonraki elektronikler işin mertliği bozdu! Plastik ayakkabıyı bulana da sinirim, toprağa basamıyoruz artık! Topraktan da elektron alınır. Bitki gibi toprağa basıp güneşe durursak besleniriz...

SABAH 7 BUÇUKTAN ÖNCE UYANMALI

- Sirkadiyen bir hayat nasıl yaşanır? Kaçta kalkalım, kaçta yatalım?

Sabah 7 buçuk öncesi kalmak lazım. Kortizol hormonu piki ve sonraki hormonlar için gün ışığı gerek. Akşam da 11 gibi full karanlıkta yatmak lazım. Elbette başka sirkadiyen işler de var: Mesela bağırsaklar da sabah 8 buçuk civarı daha iyi boşaltım yapar. Erken öğlen sonrası dikkat ve refleksler keskindir, ki bu yüzden olimpiyat rekorları bu saate denk gelir.

SAĞLIK ELİTLERİ OLUŞACAK

“Gelecekte ‘sağlık elit’leri oluşacak” diyorsunuz. Parası olan böbreğinin, karaciğerinin yedeğini alacak. Gerçekten böyle bir dünya mı öngörüyorsunuz?

Elbette. Zaten oldu bile. Yurtdışında benim takip edebildiğim kongrelerde ve üyesi olduğum derneklerdeki bilgiler şaşkınlık verici boyutta! Daha birkaç zaman önce “zihin okuma” oldu. “Beyin internet arayüzü” kuruldu vs. Bilgisayara upload olup hiç ölmeyecekler, soğuk nitrojende bekleyip yeniden canlandırılacaklar. “Ölen bir domuz beyni hücrelerinde tekrar nöron aktivesini başlattık” dedikleri de çok taze haber. Çin’de sözde HIV virüsünden korumak için çocukların genetik yapısı değiştirildi. Oysa bu gen manipülasyonunun gerçek nedeni, aşırı hızlı öğrenen, normalden zeki çocuk yaratmak. Kim eski yöntem çocuk yapar ki artık? Bildiğimiz homo sapiensin sonu geldi gibi. İnsan ötesi dünyası başladı...

HEDEF OLABİLDİĞİNCE GEÇ VE GENÇ ÖLMEK OLMALI

- Her şey aslında biyolojik olarak yaşlanmamak için mi?

Benim işim biyokimyasal olarak hücreleri ‘hack’lemek. Yani onlara genç oldukları zamanki şartları sağlamaya çalışmak. Uzun yaşamaktan öte, “geç yaşlılık yaşamak” diyelim. Olabildiğince geç zamanda, genç ölmek olmalı hedefimiz...

TIBBİ KONULARDA ZEKİYDİM İLİŞKİLER KONUSUNDA DEĞİL

- Neden hiç evlenmediniz? Erkekler bu kurallarınıza uymadığı için mi?

(Gülüyor) Tabii, tabii o yüzden! Kafası çalışan biriyim, hatta zeki bile olduğum söylenebilir. Ama tıbbi konuları kavrarken, araştırırken... İlişkiler konusunda pek zeki değildim. Yanlış yapmışım... Ama Allah’tan şimdi farklıyım!

Peki her zaman bu kadar güzel ve fit miydiniz?

Güzel olma çabam her kadın kadar. Fit sayılabilir miyim bilmiyorum, sağlıklı ve doğru besleniyorum. Uykuma önem veriyorum, size anlattığım her şeyi hayatımda uyguluyorum. Ve feminenliği çok önemsiyorum.

Sağlıklı kalmak isteyenlerin kesinlikle yapması gereken en önemli şeyler nelerdir, son olarak bir toparlayalım...

Benim yöntemim akşam yememek! Erken uyumak. Alkol yok. Çer-çöp yemek yok. Bolca ama bolca vitamin, mineral. Ben damardan kendi özel kokteyllerimden alıyorum. Hayata pozitif bakıyorum. Meditasyon, nefes falan gibi şeyler sabrımı zorluyor, ama şahane şeyler tabii. Hiperbarik oksijen kabini bana daha pratik geliyor... Dünyada öyle şeyler var ki daha uygulanan, bu saydıklarım onlara göre oldukça zavallı çabalar! Yani dahası geliyor. Ben nasılsa herkesten önce kokusunu alır ve sizlere iletirim...

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ayse-arman/dr-aysegul-coruhlu-zaten-yillardir-soyluyor-hazir-olun-yeni-trend-bu-aksam-yemegi-tarihe-karisacak-41198399

 

KOLESTEROL HAPLARINI YUTMA ZAMANI

$
0
0

 

Karaciğerde kolesterol yapımı gün içinde değişiklik gösterir; sentez gece zirveye ulaşır.

Bu sebeple de kolesterol düşürücü ilaç (statin) kullananların daha iyi bir etki elde etmek için bu özelliğe uygun zamanda hap içmeleri doğru olur.

Statinler, HMG-CoA redüktaz enzimini inhibe ederek etki gösterirler.

Bu enzimin aktivitesi geceleri daha fazladır; yani kolesterol yapımı geceleri daha çok olur.

Enzim aktivitesinin en yüksek olduğu dönemde alınan ilaçların etkisi de daha fazla olacaktır.

Statin sınıfı ilaçların kısa ve uzun etkili olmak üzere iki grubu vardır.

Kısa etkili statinlerin yarı ömrü 6 saat iken, uzun etkili statinlerin yarı ömrü ise 19 saattir.

Buna göre, kısa etkili statinler akşam alındığında daha etkili olurlar ama uzun etkili olanlar için günün hangi saatlerinde alındığının bir ehemmiyeti yoktur.

Kısa etkili statinler lovastatin, fluvastatin, pravastatin ve simvastatin’ dir.

Uzun etkili statinler atarvastatin, rosuvastatin ve yavaş salınımlı fluvastatin’ dir (1, 2).

Gelelim neticeye

Srtatinler dünyanın gelmiş geçmiş en çok satan ilaçlarıdır (3).

Kolesterol hapı yazan milyonlarca doktor ve yutan milyonlarca insana duyurulur.

Kaynaklar:

1.https://journals.lww.com/co-lipidology/Abstract/2018/08000/The_optimal_time_of_day_for_statin_administration_.11.aspx

2.https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1933287417303434

3. http://ahmetrasimkucukusta.com/2019/04/16/yazilar/tip-yazilari/kolesterol/kolesterol-haplari-dunyanin-en-cok-kazanc-saglayan-ilaclari/

TIPTAN UZAK SAĞLIKLI HAYAT

$
0
0

Bu kitabım hayatınızı değiştirecek.

Diyet yapmadan; süper gıdalara, mucize kürlere ihtiyaç kalmadan; özel formüllere, sihirli reçetelere başvurmadan sağlıklı beslenmeyi öğreneceksiniz.

Bu kitap sayesinde doktordan, hastaneden,tahlilden-tetkikten, ilaçtan yani kısaca tıptan uzak sağlıklı yaşayacak ve tüm kronik hastalıklardan da korunacaksınız.

Herkes için geçerli, kafa karıştırmayan, ucuz, basit, geleneksel ve bilim dışı!

Sağlığınız yerinde ise lütfen tıptan uzak durun ama gerçekten hasta iseniz başvuracağınız tek yer de tabii ki modern tıptır. Atalarımızın “Allah doktora muhtaç etmesin ama doktorsuz da bırakmasın” sözü tam da bunun için söylenmiş olmalıdır.

Hasta olmamak büyük ölçüde kendi elimizdedir ve bütün mesele de sağlıklı yaşamanın icaplarını yerine getirmekten ibarettir. Ben bu felsefeyi “Tıptan Uzak Sağlıklı Hayat” sloganı ile özetliyorum.

Sağlıklı ve uzun yaşamanın en önemli unsuru da benim “Adam Gibi Beslenme” adını verdiğim, atalarımızın binlerce senedir uyguladıkları beslenme modelidir. Tıbbın babası Hipokrat bu hakikati 2500 sene evvel “Besinler ilacınız, ilacınız besininiz olsun” sözüyle ifade etmiştir.

Modern ticari tıbbın beslenmeyle alâkalı tavsiyelerinden uzak durarak ve adam gibi beslenerek tüm kronik hastalıkları önlemek ve erken dönemde hepsini tedavi etmek de mümkündür.

Elinizde tuttuğunuz bu kitap da tıptan uzak sağlıklı yaşamanın ne demek olduğunu, bunun nasıl başarılabileceğini, adam gibi beslenerek nasıl sağlıklı olunacağını anlatmaktadır.

Gelelim neticeye:

Bu bir diyet kitabı değildir.
Bu kitapta süper gıdalar, mucize kürler gibi şeyler aramayın.
Bu kitapta hastalıklar için de özel formüller, sihirli reçeteler de yok.
Bu kitap okuyucuya insanların binlerce senedir nasıl beslendiklerini hatırlatmaktadır.

***

Hamur Tipi : 2. Hamur

Sayfa Sayısı : 448

Ebat : 15,5 x 23

İlk Baskı Yılı : 2019

Baskı Sayısı : 1. Basım

BİZİ SAĞLIKSIZ GIDALAR ÖLDÜRÜYOR

$
0
0

Tuft Üniversitesi' nden Prof. Dr. Darius Mozaffarian diyor ki: 

Sağlıksız gıdalar her gün 1000 Amerika’ lının sadece kalp krizi, felç ve diyabetten ölümüne sebep oluyor.

Gıda sistemini değiştirmenin zamanıdır; sağlığımız, eşitlik ve sürdürülebilirlik adına.

Kaynak: https://twitter.com/Dmozaffarian/status/1123103670793433088

 

SAĞLIĞIMIZI, SAĞLIKLI BESLENME KILAVUZLARI BOZDU

$
0
0

Ülkemizde başta obezite, diyabet, kalp-damar hastalıkları ve kanserler olmak üzere tüm kronik hastalıkların en önemli sebebinin işlenmiş tahıl ve şeker, bitkisel yağlar, mısır şurubu, katkı maddeleriyle dolu hazır gıdalar olduğuna inanıyorum.

Sadece biz değil tüm dünya bilimsel (!) beslenme tavsiyeleriyle hasta edildi.

Nitekim Avustralya’ da da durum bizden farklı değil.

Gelin,  "Sağlığımızı sağlıklı beslenme kılavuzları bozdu" başlıklı yazıya bir göz atalım.

***

Avustralya’ da ilk sağlıklı beslenme kılavuzu 1982’ de yayınlandı ama şimdi hükumetin bize neleri yememiz gerektiğini anlatma endişesi içinde olduğu görülüyor. Hiç şüphe yok ki bu tam bir felakettir.

Kılavuz bize daha fazla meyve ve sebze yememizi ve hayvani ürünler ve tuzdan uzak durmamızı ve şeker ve alkolde aşırıya gitmememizi ve egzersiz yapmamızı tavsiye ediyordu.

Ve bizler denilenleri büyük ölçüde yerine getirdik.

Daha az yağ yedik ve yediğimiz yağ da bitkisel yağdı. 1982-2012 arasında toplam yağ tüketimimiz yüzde 25, hayvani yağ tüketimi yüzde 85 azaldı.

Şimdi yemeklere 1982’ de attığımızın ancak üçte birini atıyoruz. 1982-2011 arasında sebze tüketimimiz yüzde 15.4 ve meyve tüketimimiz yüzde 7.5 arttı.

Ve daha fazla egzersiz yapmaya da başladık. 1982’ de yüzde 30.2’ miz orta veya yüksek derecede egzersiz yaparken bu oran 2012’de yüzde 32.4’ e çıktı, ağır egzersiz yapanların sayısı ikiye katlandı.

1980-2012 arasında içkiyi de yüzde 21 oranında azalttık.

Sadece şeker kullanmayı azaltamadığımız gibi yüzde 20 oranında da artırdık.

Peki, ne oldu? Kronik hastalıklar azaldı mı? İnsanlar daha sağlıklı mı?

Kronik hastalıklar daha da arttı.

1980’ lerde yüzde 10’ umuz obez olmak üzere yüzde 40’ ımız fazla kilolu idik.

35 sene sonra yüzde 70’ imiz obez ve obezite üçe katlanmış durumda.

1989’ da Avustralya’ lıların sadece yüzde 1’ i tip 2 diyabet hastası idi, 2015’ de bu rakam 4 mislinden fazla artarak yüzde 4.4’ e çıktı. Bunun sonucu olarak da Avustralya’ da her gün 12 kişinin kolu veya bacağı kesiliyor.

Hastaneye yatan her 6 hastadan birinde sebep böbrek hastalığı. Sadece 2001 ve 2015 arasında böbrek yetersizliği için diyaliz yapılması gereken hasta sayısı iki mislinden fazla arttı. Bu hastalıkların da sebebi şeker.

Kanserler yüzde 23 arttı, bazı kanserlerde adeta patlama oldu. Tiroit ve karaciğer kanserleri 3 kat, böbrek, bağırsak veya prostat kanserleri ve melanom ise 2-3 kat arttı.

Astım egzama gibi alerjik hastalıklar 15 senede ikiye katlandı. Anafilaksiye bağlı hastaneye yatışlar da 1994-2005 arasında ikiye katlandı. 0-4 yaş arası çocuklarda anafilaksi sebebiyle hastane başvuruları 5 misli arttı.

Her 6 Avustralya’ lı çiftten birinde kısırlık var. 1980’ den bu yana sperm sayılarında yüzde 30 azalma var ve bu gidişte 20 sene içinde erkekliğin köküne kıran girecek.

Gelelim neticeye

Bu beslenme tavsiyelerinin acilen değişmesi şart.

Deposu işlenmiş gıda endüstrisinin kanlı paralarıyla doldurulan ve akademisyenlerin egosuyla sürülen otobüsün altına milyonlarca insanı atmayı göze alamayız.

Kaynak:

http://davidgillespie.org/how-the-healthy-eating-guidelines-have-destroyed-our-health/


KOLESTEROL HAPLARINI YUTMAYIN

$
0
0

Prof. Dr. Canan Karatay' ın yazısı:

HAPLARI YUTMAYALIM! KOLESTEROL TERÖRÜNÜ GÖRELİM!

KOLESTEROL/STATİN vagonuna binenler bir türlü bu vagonlardan inemiyorlar, inemezler, İNMEYECEKLER!

NEDEN ?

EN PAHALI VE TÜM DÜNYADA FİRMALARI EN ÇOK KAZANDIRAN İLAÇLAR DA ONDAN!

İKİNCİ EN ÇOK KAZANDIRAN İLAÇLAR DA DİYABET İLAÇLARI DEĞİL Mİ?

STATİNLERİN DİYABET HASTALIĞI YAPTIĞINI DA BİLİYORUZ!

GLOBAL OLARAK EN ÇOK SATILAN VE EN ÇOK KAZANDIRAN İLAÇLARIN LİSTESİNİ PROF. AHMET RASİM KÜÇÜKUSTA GEÇENLERDE YAYINLAMADI MI?

BEN, İNSÜLİN POMPASI GİBİ STATİN POMPASI DA GELİŞTİRİP, CİLT ALTINA YERLEŞTİRELİM DERİM. İNSÜLİNLER GİBİ KISA ETKİLİ- UZUN ETKİLİ OLARAK KULLANMAYALIM. SÜREKLİ POMPALANMASINI SAĞLAYALIM.

DÜNYA NÜFUS ARTIŞINI, DOĞUM KONTROL HAPLARIYLA ÖNLEYEMEDİK YA…STATİN İNFÜZYONU İLE ÖNLEYELİM…

KOLESTEROL İLE KALP KRİZİ ARASINDA BİR İLİŞKİ VARDIR AMA ÖYLE BİLDİĞİMİZ ŞEKİLDE DEĞİLDİR!

ÇÜNKÜ YÜKSEK KOLESTEROLÜN KALP HASTALIKLARINDAN VE HER TÜRLÜ ÖLÜMDEN KİŞİLERİ KORUDUĞU BİR ÇOK ÇALIŞMA İLE GÖSTERİLMİŞTİR.

GÖRMEK İSTEMEYENLERE DUYURALIM, BELKİ DUYARLAR DİYE UMUT EDEREK!

DSÖ VERİLERİNE GÖRE, KOLESTEROLÜ YÜKSEK OLAN KADIN VE ERKEKLER UZUN YAŞIYORLAR.

192 ÜLKEDEN ELDE EDİLEN VERİLERE GÖRE, KOLESTEROLÜ YÜKSEK OLAN KADINLARIN VE ERKEKLERİN BÜTÜN NEDENLERE VE KALP KRİZİNE BAĞLI ÖLÜM ORANLARI DÜŞÜKTÜR. YANİ KOLESTEROLÜ YÜKSEK OLAN KADIN VE ERKEKLERİN SAĞLIKLI OLARAK UZUN ÖMÜRLÜ OLDUKLARI, UZUN YAŞADIKLARI GÖSTERİLMİŞTİR.

İlgili resim
CVD deaths & CHOLESTEROL 192 country study ile ilgili görsel sonucu

KAYNAKLAR:

· 1 Kannel W, Dawber T, Kagan A, Revotskie N, Stokes J. “3rd Factors of risk in the development of coronary heart disease--six year follow-up experience.” Ann Intern Med. 1961;55:33—50.

· 2 Gordon T, Castelli W, et. al. “High density lipoprotein as a protective factor against coronary heart disease: The Framingham study.” The American Journal of Medicine. 1977;62:707—14.

· 3 Krumholz H, Seeman T, et. al. “Lack of association between cholesterol and coronary heart disease mortality and morbidity and all-cause mortality in persons older than 70 years.” JAMA. 1994 Nov 2;272(17):1335-40.

· 4 Krumholz H, Seeman T, et. al. “Lack of association between cholesterol and coronary heart disease mortality and morbidity and all-cause mortality in persons older than 70 years.” JAMA. 1994 Nov 2;272(17):1335-40.

· 5 Weverling-Rijnsburger AW, et. al. “Total cholesterol and risk of mortality in the oldest old.” Lancet. 1997 Oct 18;350(9085):1119-23.

· 6 Schatz IJ, Masaki K, Yano K, Chen R, Rodriguez BL, Curb JD. “Cholesterol and all-cause mortality in elderly people from the Honolulu Heart Program: a cohort study.” Lancet. 2001 Aug 4;358(9279):351-5.

· 7 Brian L. Strom, MD, et al. “Statin Therapy and Risk of Acute Memory Impairment.” JAMA Intern Med. 2015;175(8):1399-1405.

· 8 West R, Schnaider Beeri M, et. al. “Better Memory Functioning Associated With Higher Total and Low-Density Lipoprotein Cholesterol Levels in Very Elderly Subjects Without the Apolipoprotein e4 Allele.” The American Journal of Geriatric Psychiatry. September 2008; Volume 16, Issue 9, Pages 781—785.

· 9 Mielke M., Zandi P., Sjogren M., et al. "High total cholesterol levels in late life associated with a reduced risk of dementia," Neurology; 2005 Vol. 64, pp. 1689-1695.

· 10 Elias P et al, “Serum Cholesterol and Cognitive Performance in the Framingham Heart Study,” Psychosomatic Medicine 67, no.1 (2005): 24-30

· 11 Notkola I et al, “Serum total cholesterol, apolipoprotein E epsilon 4 allele, and Alzheimer's disease,” Neuroepidemiology 1998;17(1):14-20.

· 12 Perlmutter D., Grain Brain (Little, Brown and Company, 2013) pg 88-89.

· 13 Oregon Health & Science University. "Testosterone Deprivation Makes Men Forget." ScienceDaily.com, October 22, 2004. Retrieved 3/26/2017 from www.sciencedaily.com/releases/2004/10/041022103021.htm.

· 14 Iowa State University. "Cholesterol-reducing Drugs May Lessen Brain Function, Says Researcher." ScienceDaily. ScienceDaily, February 26, 2009. Retrieved 3/26/2017 from www.sciencedaily.com/releases/2009/02/090223221430.htm

 

RAKI EV YAPIMI FORMÜLÜYLE YENİDEN MİLLİ İÇKİ OLUR MU

$
0
0

Rakı "ev yapımı" formülüyle yeniden milli içki olur mu?.. Ev reçeli yapar gibi rakı yapıp tarif paylaşanlar anlattı.

Ev yapımı rakı konusu, hem yasaklar hem vergiler arttıkça hızla yayılan, yayıldıkça da çeşitlenen bir "faaliyet" halini aldı. Yaş üzüm rakısı yapan da var, hafif içimli, sert içimli üreten de.

Kalabalık ailenin birlikte oturduğu, bol kahkahalı yoksul sofralarında “bi büyük” açılırdı. Yeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz o kare, ailenin “sevecen, gururlu ve yoksul” babasının bakkaldan aldığı rakıyı kese kağıdına sararak eve gelişinden hemen sonrasına rastlardı.

Türk filmlerini izleyerek büyüyen nesil için viski ise kötü kalpli Nuri Alço demekti, sırf yoksul diye kızının sevdiği gençle evlenmesine izin vermeyen fabrikatör Hulusi Kentmen demekti. 

Rakıyla viskinin fiyatı arasındaki fark zenginle yoksulu, iyi ile kötüyü sembolize edecek kadar yüksekti.

Viskiyi kötüler ve zenginler içerdi, rakıyı “biz”.

Artık tablo başka. Rakı, fiyatıyla viskiyle yarışıyor çünkü uzun yıllardır “tüketimi caydırıcı” politikaların etkisi altında.

Reklam yasağı, satışa saat kısıtlaması, içkili mekan ruhsatlarındaki zorluk ve hepsinden önemlisi her yıl katlanarak artan vergi...

Rakı fiyatı son 10 yılda 6 kat arttı. Tam da aynı dönemde “sahte rakı” konusu polis baskınlarıyla süslü haberlerin öznesi olmaktan çıkıp, yüz binlerce evin mutfağına tıpkı kışlık konserve ve reçel yapmak kadar sıradan bir aktivite olarak girdi.

Kesin bir sayı elbette yok ancak sosyal medyadaki "rakı yapımı" gruplarındaki yoğunluk bile fikir vermeye yetiyor. Her biri 10 bin, 15 bin üyeli "evde rakı" gruplarına sürekli yenileri ekleniyor. İnternet arama motorlarındaki kısa bir araştırma, yüzlerce farklı videoya ve farklı tariflere ulaşmanızı sağlıyor.

“Yapmayıp ne yapacağım”

Erenköy’de bir apartman... Çoğunluğu işyeri... O apartmandaki dairelerden birinde Müfit Bey (Adını kullanmamı istemediği için ona Müfit Bey diyeceğim) kendi deyimiyle "eşe-dosta 'bi büyük' için yardımcı oluyor."

Kapıda tabela yok, zilde de isim. Yani oraya sadece bilenler gidebiliyor. Kapıyı açınca kesif bir anason ve alkol kokusu yayılıyor ortama. 
 


Müfit bey yıllarca hukuk müşaviri olarak çalışmış, emekli olmuş. “45 senelik akşamcıyım” diyor, fiyatı viskiyle yarışan rakıyı satın almakta zorlandığı için kendi rakısını üretmeye başlamış. “Zaman içinde ustalaştım, internetten farklı tarifleri denedim, kendi tarifimi geliştirdim. Deneyen arkadaşlarım çok beğeniyordu. Ben de hem eşe-dosta yardımcı olmak için, hem de bir meşgale olsun diye burayı açtım” diye anlatıyor beyaz yakalı kentliden, “sahte içki üreten” birine dönüşme hikayesini.

Müfit Bey mekanında kendi damıttığı etil alkolü de satıyor, bu alkolden ürettiği rakıyı da. Yaş üzüm alkolü de üretiyor, yaş üzüm rakısı da. Bununla sınırlı değil. Hafif içimli, sert içimli, bol anasonlu...

Onlarca farklı tarifi var, "Her damağa, her zevke göre farklı bir rakı üretmek mümkün" diyor. “Değme viskiye taş çıkartır” diye övündüğü viski ve votka da üretim yelpazesinde.

“Bir kez gelen bile abone oluyor” diyecek kadar güveniyor üretim kalitesine. Mekanı bulabilenlere rakı ikram ediyor, viski tattırıyor. "Esnaf değilim ben, herkes arkadaşım, burası 'dostlar sofrası' bir nevi" diye anlatıyor.

“Hayatımın 58 senesinde tek bir vergimi aksatmışlığım, tek bir faturamı geciktirmişliğim yok. Kırmızı ışıkta geçmem ben. Ama bu işi yapıyorum işte. Yapmayıp ne yapacağım? 

Rakıdaki vergi yükünü bir vergi uzmanı edasıyla dakikalarca anlatıyor Müfit Bey, “Bu rakıyı biz 60 liraya da içeriz, hem devlet kazanır, hem üretici, hem biz. Ama 150 liraya satıyorlar olacak iş mi?” itirazıyla tepkisini anlatıyor.

“Maaşım 4 bin lira, kimse kusura bakmasın”

Serdar, Suadiye’de büyük bir firmada dijital pazarlama direktörü. 36 yaşında. 3 yıldır evde rakı yapıyor.

“Artık bütün arkadaşlarım rakı yapıyor. Birbirimize tarif veriyoruz. Meyhaneye gidip bir rakıya 300 lira vereceğimize evde üretiyoruz. Ben rakının litresini 35 liraya mal ediyorum. 100’lük rakı dışarda 180 lira civarında. Siz hesap edin işte karımı. Ben ayda 4 bin lira kazanıyorum, kimse kusura bakmasın, bir rakıya o parayı veremem.”  

Müfit Bey ve Serdar’ın itiraz ettiği tablo, son 15 yılda rakıya uygulanan fiyat ve vergi politikasından kaynaklanıyor. Vergi yükünü yüzde 600’e varan oranda artıran o politikaların sonucunda rakı fiyatı, bir zamanlar sadece zenginlerin içebildiği viskiyle başa baş hale geldi. 

YILLARA GÖRE RAKI FİYATI (70’lik)
2010 34 TL
2012 50 TL
2019 130 TL

70’lik rakının 50 lira olduğu 2012 yılında, viski fiyatı 80 liranın üzerindeydi. Bugün ise 70’lik J&B 145 lira. Yani neredeyse rakıyla aynı fiyat.

Rakı-viski arasındaki fiyat makası bu denli dramatik şekilde rakı aleyhine değişince Türkiye’de viski tüketimi yüzde 20 arttı, rakı tüketimi ise resmi verilere göre yaklaşık yüzde 30 geriledi. 2011-2016 arası dönemde rakı tüketimi 49 milyon litreden 35,4 milyon litreye düşmüştü. Bu eğilimin, devam ettiği biliniyor.

Sektörü yakından tanıyanların iddiasına göreyse, rakı tüketimi azalmadı, aksine arttı. Aradaki fark, ev yapımı rakıyla kapanıyor. Yani resmi verilerde azalmış görünen rakı tüketimi ev yapımı rakıyla ikame ediliyor.

“Müşteriye hazır rakı, misafire ev yapımı rakı”

Füsun, 52 yaşında. 20 yıllık restoran işletmecisi. Restoranında müşterilere kendi deyimiyle “hazır rakı” yani, markalı, orijinal rakı satıyor. Ama son 5 yıldır, evde tükettiği rakısını kendi üretiyor.

“Tarifini internetten öğrendim, zamanla geliştirdim. Çok kolay. Hazır rakının beşte biri fiyatına geliyor evde üretmek. Belki çok para kazansam ben de hazır alırdım ama şimdilik bu mümkün değil. Rakı yapmak benim için evde reçel yapmak, konserve yapmak gibi, fark yok.” 

Füsun'un “Tarifini internetten öğrendim” dediği rakı aslında damıtılmadan yapılan, etil alkole su, anason yağı, gliserin katılarak üretilen bir içki.

Evde rakı üretiminde farklı yöntemler var. Kimi orijinaline mümkün olduğunca yaklaşmak için evde bir damıtma sistemi kuruyor. Ama büyük çoğunluk tarım için kullanılan etil alkolü tatlandırarak rakı elde ediyor. 

"Rakıdan iyi anlayan arkadaşlarım bile fark görmüyor"

Mustafa, uzun süredir misafirlerini evde yaptığı rakıyla ağırlıyor. Tarifinin "mükemmel" olduğu konusunda çok iddialı.

"40 yıllık rakıcı arkadaşlarım var, benim rakımla hazır rakı arasındaki farkı anlamıyorlar bile. Üstelik, benim tarifimi hazır rakıya tercih edenler bile var. Başta böyle yapamıyordum tabii. Zamanla gelişti tarifim. Biz içen insanlarız. Aylık rakı masrafım ciddi boyutlara ulaşmıştı. Sonunda bu çözümü buldum iyi ki de bulmuşum. Önceleri alkolü marketlerden alıyordum, sonra orada satılan alkole zehir kattılar. Şimdi internetten sipariş ediyorum" 

Etil alkole tat bozucu eklenince...

Mustafa'nın "zehir" dediği madde denatonyum benzoat. Marketten etil alkol alarak evde rakı üretimi hızla yayılıp, "Kurban bayramı tatili için etil alkol satışları patladı" diye haberler çıkınca bu formül uygulamaya kondu. 

2017’nin sonunda evde içki üretiminin önüne geçmek için marketlerde satılan etil alkole tat bozucu eklemek zorunlu hale getirildi. Bu yasak üzerine, marketten aldığı etil alkolü tatlandırıp rakı üretenler etil alkolü de kendi üretmeye başladı.

İnternet siteleri bu kez etil alkol üretimi tarifleriyle doldu. Etil alkol üretmeyi zahmetli bulanlarsa ya internetten sipariş etme yoluyla, ya da yazının başında tanıştırdığım Müfit Bey gibi 'eş-dost' ile temasa geçip etil alkol almaya başladı.

"Ev yapımı yaş üzüm rakısı içer misin?"

Yaşar Bey 63 yaşında, bir bankada müdürmüş, 6 yıl önce emekli olmuş. Yıllardır kendi rakısını yapıyor. “Çok iddialıyım” diyor. O da Müfit Bey’in müşterilerinden biri. “Ben yaş üzüm alkolü alıyorum” diyor. Bu yolla yaş üzüm rakısı ürettiğini anlatıyor.

Evde rakı üretenler artık sert içimli, hafif içimli, yaş üzüm rakısı, kara üzüm rakısı gibi onlarca farklı tatta rakı üretiyor. Muziplik olsun diye ürettiği rakıya isim verip, etiket bastırıp, şişesine yapıştıran bile var. 

Meşe yongasıyla viski

Evde içki üretimi elbette rakıyla sınırlı değil. İnternetten kit satın alıp şarap ve bira üretenlerin, meşe odunu yardımıyla viski üretenlerin de sayısı artıyor.

Fiyat ne kadar fark ediyor?

1 litre etil alkolün fiyatı, kalitesine ve içeriğine göre değişiyor. Litresi 25 liraya da etil alkol var, litresi 80 liraya da. Eğer yaş üzüm alkolü olsun, kara üzüm alkolü olsun derseniz fiyat artıyor.

Rakı üretiminde kullanılan gliserin ve anason yağı ise küçük birer şişede alınıyor ancak sadece birkaç damla kullanıldığı için bir şişe anason ya da gliserinden onlarca şişe rakı üretilebiliyor.

Tüm maliyet hesaplandığında ev yapımı rakının litresi 15 lira ile 35 lira arasında değişiyor. Yılbaşında yapılan son zamlarla 1 litre Yeni Rakı’nın satış fiyatı 177 TL. Yani ev yapımı rakı, “hazır rakı”nın neredeyse 10’da biri fiyata mal oluyor.

"Her 5 dublenin 4'ü devlete"

Rakı içenler, her 5 dublenin 4’ünü devlete vergi olarak ödüyor. Vergi uzmanı Ozan Bingöl’ün yaptığı hesaplamaya göre rakıdaki vergi yükü yüzde 82,5’e ulaşmış durumda.

Ozan Bingöl ✔@ozanbingoll

Son ÖTV artışı ile birlikte bir şişe biranın;
-Bayi Kârı dahil ürün fiyatı: 4,06₺
-ÖTV: 4,42₺
-KDV: 1,52₺
-Toplam Vergi: 5,94₺
-Satış fiyatı: 10₺
Ürün fiyatına göre vergi oranı %146,6

Ozan Bingöl ✔@ozanbingoll

Son ÖTV artışı ile birlikte;
Alkol oranı %45 olan 70’lik rakının;
-Bayi kârı dahil ürün fiyatı: 44,30₺
-ÖTV 76,10₺
-KDV 21,60₺
-Toplam vergi 97,70₺
-Satış fiyatı 142₺
Ürün fiyatına göre vergi oranı %220,8

RAKIDAN ELDE EDİLEN ÖTV GELİRİ (Milyon TL)
2010 2,868
2011 3,856
2012 4,642
2013 5,196
2014 5,888
2015 6,797
2016 7,903
2017 9,600
2018 (Beklenti) 10,550
2019 (Beklenti) 15,000

Evde üretilen rakı gerçek rakı mı?

Bu soruya konunun uzmanları hiç düşünmeden "hayır" yanıtını veriyor. Evine imbik sistemi kuran ve damıtarak rakı yapanlarınki gerçek rakıya çok yakın sonuçlar verebiliyor, ancak konu ev yapımı rakı olunca büyük çoğunluk etil alkolü seyreltip aroma katmaktan öte gitmiyor. Burada elde edilen ise rakı değil, "rakı tadı ve kokusunda, seyreltilmiş etil alkol" oluyor.

Metil alkol tehlikesi

Evde rakı yapanlar açısından en büyük risk ise etil alkol yerine metil alkol kullanmak. Daha ucuz olan metil alkol, öldürücü olabiliyor. Bu nedenle evde rakı yapanlar, merdivenaltı üreticiler nedeniyle her zaman risk altında.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta da, ev yapımı rakıdaki metil alkol riskine dikkat çekiyor. "Ucuz olduğu için kötü niyetli kişiler her zaman etil alkol yerine metil alkol satabilir. Bu da evde rakı yapmak için alkol alanlar açısından çok büyük bir tehlike" diyor.

Bir başka riske ise Gıda Mühendisi Bülent Şık şöyle dikkat çekiyor:

"Ev koşullarında alkol damıtarak rakı yapma işine kesinlikle girmemek gerekiyor; metanol oluşması riski var çünkü ve metanol ölümcül bir zehirlenmeye yol açar. İçki yapmanın çok incelik gerektirdiği, bir zanaat olduğu da unutulmamalı." (Cumhuriyet- Röportaj: Dilek Şen)

Ve bir son bilgi:

Son 10 yılda rakıya dönük hem yasaklama, hem de caydırıcı vergi politikaları şüphesiz sadece kamu sağlığı ve devlete gelir yaratma amaçlarıyla açıklanamaz. Alkol yasaklarının genel olarak, sağlığa zararı kanıtlanmış sigara yasaklarıyla paralel seyretmesi, rakı ve sigaradaki vergi yükünün benzer olması nedeniyle iki konu kamuoyunda çoğunlukla birlikte ele alındı.

Oysa Dünya Sağlık Örgütü'nün Küresel Alkol ve Sağlık Durum Raporu'na göre Türkiye’de nüfusun yalnızca yüzde 1,6’sı alkol bağımlısı, alkole bağlı ölüm oranı tüm ölümler içinde yüzde 1,4'lük paya sahip.

Kaynak: https://www.independentturkish.com/node/14296/ya%C5%9Fam/rak%C4%B1-ev-yap%C4%B1m%C4%B1-form%C3%BCl%C3%BCyle-yeniden-milli-i%C3%A7ki-olur-mu-ev-re%C3%A7eli-yapar-gibi-rak%C4%B1#

AMERİKAN İLAÇ DÜNYASINDA ÇOK BÜYÜK DOLAPLAR DÖNÜYOR

$
0
0

Amerikan Hükumeti Mallinckrodt isimli ilaç şirketine karşı açılan iki muhbirin davasını birleştirdi.

Şirket, fiyatı 2000’ de 40$ iken yüzde 97 bin artarak 39.000$’a çıkan ilacının yazılmasını artırmak için doktorlara rüşvet vermekle suçlanıyor.

Dava dilekçesinde, senelik satış rakamları 1 milyar $’ dan fazla olan ve çoğu Medicare (USA’ da yaşlılar için devlet sağlık sigortası) tarafından karşılanan HP Achtar Gel isimli ilaç için az sayıda doktora peşin para ve hediyeler verildiği, bedava tatillere gönderildikleri iddiası yer alıyor.

1952’ de çocuklarda spazmları önlemek için ruhsat alan ilaç nefrotik sendrom, romatoid artrit, sarkoidoz, optik nörit, ankilozan spondilit ve multipl skleroz gibi erişkinlerde görülen birçok hastalık için de kullanılıyor.

Gelelim neticeye

İlaç dünyasında aklımızın alamayacağı çok büyük dolaplar dönüyor.

Gelin de bu adamların bilimine güvenin.

Kaynak: https://www.bmj.com/content/365/bmj.l2043

***

Bu da bir haber: ABD'DE İLAÇ ŞİRKETİ SAHİBİ DOKTORLARA 'İLAÇ YAZMASI İÇİN' RÜŞVET VERDİ

ABD'nin Boston şehrinde görülen davada jüri, Kapoor ve dört meslektaşını kumpas kurarak doktorlara rüşvet vermek, doktorların bağımlılık yapan ağrı kesicileri, ağrı kesiciye ihtiyacı bile olmayan hastalara yazmasını sağlamakla yargılandığı davada suçlu buldu.

Sigortacıları da yanıltan bir sistem oluşturan bu grubun işlediği suçta rol oynayan eski milyarder iş adamı, ilaç dolandırıcılıkla suçlanıyordu.

BBC'de yer alan habere göre; Hindistan doğumlu Kapoor, 1990'da kurduğu Insys Therapeutics ecza firmasını hızla büyütmüş ve milyar dolar değerinde bir şirkete dönüştürmüştü.

Jüri, Kapoor'un aynı zamanda, Subsys isimli ilacın satışlarını artırmak için hastaların ilaç ihtiyacı konusunda sağlık sigortası şirketlerini de yanılttığına kanaat getirdi.

Bu ilacın morfinin 100 katı kadar etkili olduğu tahmin ediliyor ve çoğunlukla kanser tedavisi gibi ağır tedavilerde kullanılıyor.

ABD'de aşırı uyku ilacı/ağrı kesici tüketiminden kaynaklı on binlerce ölüm meydana geldi

2017'de ABD Başkanı Donald Trump'ın, ağrı kesici krizini "ulusal acil durum" olarak adlandırdığı gün tutuklanan Kapoor, rüşvet verdiği doktorların bazı organizasyonlarda Subsys'in reklamını yapmasını da sağlamış.

10 hafta süren duruşmalarda, eski milyarderin şirketi Insys'in bu ilacın satışını artırmak için çalışanlarına izlettiği bir video da jüriye gösterildi.

Kapoor ve dört iş arkadaşı, Michael Gurry, Richard Simon, Sunrise Lee and Joseph Rowan, 20 yıla kadar hapis cezası alabilir.

Kapoor'un avukatı, müvekkilinin bu karar karşısında hayal kırıklığına uğradığını belirtti. Suçlamaları reddeden Kapoor, temyize başvuracak.

Forbes'a göre Kapoor'un net varlığı 2018'de 1,8 milyar dolardı.

Amerikan yönetiminin ağrı kesici krizini ortaya çıkaran ve büyüten şirketlere açtığı savaşta, bu karar, bir dönüm noktası.

ABD Salgın Hastalık Kontrolü ve Önlenmesi Merkezi, yasal ağrı kesiciden eroine kadar geniş bir alanı kapsayan ilaç türünün 2017'de 48 bine yakın kişinin ölümünden sorumlu olduğunu belirtiyor.

Kaynak:

https://www.medimagazin.com.tr/guncel/genel/tr-abdde-ilac-sirketi-sahibi-doktorlara-ilac-yazmasi-icin-rusvet-verdi-11-681-81522.html

MUTEBER TIP DERGİSİ BMJ MAMA REKLÂMI YAYINLAMAMA KARARI ALDI

$
0
0

Muteber tıp dergisi BMJ, bundan böyle anne sütü yerine kullanılan ürünlerin reklâmlarını yayımlamayacağını açıkladı (1).

Dergi, sebep olarak da bunların aşırı derecede teşvik edilmesi ve küresel emzirme oranlarının düşmesini gösteriyor.

Anne sütü yerine geçen ürünler, bebek mamaları, devam mamaları, özel ürünler ve küçük çocuklar için çıkarılan mamalar yer alıyor.

Aynı şekilde kısa ismi RCPHC olan Royal College of Pediatrics and Child Health de şubat ayında mama endüstrisinden finansal destek almama kararı almıştı.

Bu kararlar emzirme oranlarının çok düşük olduğu İngiltere gibi bir ülke için çok daha büyük önem taşıyor.

Calling time on formula milk adverts ile ilgili görsel sonucu

Anne sütünün benzeri olamaz

Anne sütü bebeği enfeksiyonlardan korur, fiziksel ve beyin gelişimini destekler ve anne sağlığı için de faydalıdır.

Bebeklerin en az 6 ay süreyle sadece anne sütüyle beslenmeleri şarttır ve emzirmenin 2 yaşına kadar sürdürülmesi tavsiye edilmektedir.

Bebeğe mama verilmesi anne sütü üretimini durdurur ve bir daha da bunun geriye dönmesi mümkün olmaz.

Mama üreticileri mamaların anne sütünden farkı olmadığı algısını yaratmayı hedeflerler.

Kaynaklar:

1.https://www.bmj.com/content/364/bmj.l1200

2.http://ahmetrasimkucukusta.com/2018/04/15/yazilar/tip-yazilari/beslenme/mama-sirketleri-anneleri-emzirmeden-caydirmaya-calisiyor/

ORUCUN HİKMETİ: AÇLIĞIN SAĞLIĞA MÜSPET TESİRLERİ

$
0
0

Son senelerde modern tıbbın üzerinde en çok araştırma yapılan mevzularından biri de onların tabiri ile “intermittent fasting”. Bu tabiri Türkçeye “aralıklı oruç” diye tercüme edenler olsa da ben “aralıklı açlık” denmesini daha doğru buluyorum. Çünkü oruç, sadece belirli bir süre aç ve susuz kalmak değildir; Allah’ın sağlıklı olan kullarından yerine getirmelerini farz kıldığı bir ibadettir.

Biz Müslümanlar elbette zayıflamak veya daha sağlıklı olmak için değil, Allah'ın emri olduğu için onun rızası için oruç tutuyoruz, ama şimdi bilim dünyasının da araştırmalarla ortaya koyduğu gibi oruç tutmanın diyabetten, kanser ve kalp krizine kadar birçok hastalığı önlediği anlaşıldı.

Açlığın sağlığa müspet tesirleri

Açlığın etkileri, yemekten 10-12 saat sonra enerji sağlamak için kandaki mevcut glikozun tümü kullanıldıktan, karaciğer ile kas hücrelerinde depo edilen glikojen glikoza çevrildikten sonra başlıyor.

Açlık devam ediyorsa bu sefer tedrici olarak vücutta depolanmış yağlar parçalanmaya başlar; karaciğer yağ asitlerinin parçalanmaları sonucu yan ürün olarak ortaya çıkan ‘keton cisimcikleri’ adı verilen küçük moleküller üretir. Bunlar beyin tarafından yakıt olarak kullanılabilir.

Batı tıbbının “intermittent fasting” adıyla tanımladığı “aralıklı açlığın” sağlığımıza olan müspet tesirlerini şöyle sıralayabiliriz:

BİR: Ensülin ve leptin duyarlılığını artırıyor. Obezite ve diyabetten damar sertliği ve kansere kadar nerdeyse tüm kronik hastalıkların altında yatan esas mekanizma ensülin direncidir.

İKİ: Açlık hormonu olarak bilinen grelin seviyeleri azalıyor. Bu sayede yeme isteği azalıyor.

ÜÇ: Büyüme hormonu salgısı (HGH) artıyor. Sağlıklı ve dinç olmada, yaşlanmanın geciktirilmesinde bu hormonun ne kadar önemli olduğu biliniyor.

DÖRT: Oksidatif stres azalıyor. Hücrelerdeki oksijen radikallerinin birikiminin azalması protein, lipit ve nükleik asitlerin oksidasyondan zarar görmesini önlüyor.

BEŞ: Enflamasyon hafifliyor ve serbest oksijen radikallerinin hasarı azalıyor.

ALTI: Yağ yakımı artıyor.

Oruç Parkinson ve Alzheimeri önleyebilir

Yeni araştırmalar, orucun sadece obezite, diyabet ve kalp hastalıklarını değil sinir sisteminin dejeneratif hastalıkları olan Parkinson, Alzheimer gibi hastalıkları da önleyebileceğini ortaya koyuyor.

Alzheimer benzeri belirtiler geliştirmek üzere tasarlanan farelerde, orta yaşlarda başlanan gün aşırı açlık uygulamasının hafıza problemlerinin başlamasını 6 ay kadar geciktirdiği gösterildi. 6 aylık bir gecikme önemli değilmiş sanılabilir ama farelerdeki bu sürenin insanlarda 20 seneye tekabül ettiği hesaba katıldığında bu gecikmenin önemi daha iyi anlaşılır.

Gün aşırı aç bırakılan ve kalori kısıtlaması uygulanan farelerin beyninde kısa adı BDNF (Brain Derived Neurotrophic Factor=beyin kaynaklı sinir besleme faktörü) olan proteinin üretiminde yüzde 400’e varan artışlar olduğu belirlendi. Öğrenmede ve hafızada rolü olan BDNF, beyin kök hücrelerini aktive ederek bunların yeni ‘nöron’ yani sinir hücrelerine dönüşmesini sağladığı gibi, birçok kimyasal maddeyi de tetikleyerek beyin sağlığına olumlu etki gösterir. Bu protein beyin hücrelerini Alzheimer ve Parkinson’da rastlanan değişikliklere karşı da korur.

Egzersiz ve açlığın her ikisinin de beyin ve kas dokularının yeniden işlemelerini sağlayan ve gençleştiren gen ve büyüme faktörlerini tetiklediği biliniyor. Bu büyüme faktörlerinden biri BDNF, diğeri de kas düzenleyici faktörler veya kısa adıyla MRF (muscle regulatory factors)’ dur. Büyüme faktörleri, beyin kök hücrelerini ve satelit kas hücrelerini yeni nöron ve yeni kas hücrelerine dönüşebilmeleri için uyarır. BDNF’ nin nöro-musküler sistemde de etkisi vardır ve burada nöro-motorları parçalanmaktan korur. Nöro-motor kaslardaki en kritik elemandır; bunlar yoksa kaslar ateşlemesi olmayan bir motor gibidir ve nöro-motor parçalanması, yaşla ilgili kas atrofisi olayının parçasıdır.

Gelelim neticeye;

Allah’a hamdolsun ki bir Ramazan ayına daha ulaşmayı bizlere nasip eyledi. Bu mübarek Ramazan ayının, tüm İslâm alemine ve tüm insanlara hayırlar, iyilik, güzellik, sağlık-afiyet, barış, sevgi ve dostluklar getirmesini niyâz ediyorum.

Viewing all 7913 articles
Browse latest View live