Quantcast
Channel: Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Viewing all 7895 articles
Browse latest View live

ARALIKLI ORUÇ DİYETİ NEDEN BU KADAR POPÜLER OLDU

$
0
0

Kilo vermek için denenen birçok diyet var. Son zamanlarda ise aralıklı oruç (intermittent fasting) yöntemi gittikçe daha fazla yaygınlaşıyor. Bu yöntemi çekici hale getiren etkenleri ve sağlıklı olup olmadığını araştırdık.

İster 5-2, ister 16-8 yeme düzenini takip edin, artık kilo vermek için ne yediğiniz kadar ne zaman yediğiniz de önemli.

Twitter'ın CEO'su Jack Dorsey, kısa bir süre önce günde sadece bir öğün yediğini açıkladı. Sosyal medyada tepki çeken açıklama sonrası birçok uzman, bunun 'ölçüsüz bir diyet' olduğunu söyledi.

Oysa Dorsey, muhtemelen son zamanlarda moda olan yeni diyet yöntemini uyguluyordu.

International Food Information Council Foundation (Uluslararası Gıda Enformasyonu Konseyi Kurumu) araştırmasına göre, geçen yılın en popüler diyeti "aralıklı oruç" diyeti oldu.

Aralıklı oruç farklı şekillerde uygulanabiliyor. Ancak her farklı şeklinde, düzenli aralıklarla ve belirli bir süre çok az gıda almak gerekiyor.

Aralıklı oruç şekilleri:

  • 16-8 diyetinde günün 16 saati oruç tutmak, yani hiçbir şey yememek gerekiyor. Yemek yenebilen 8 saatlik aralık için genelde öğlen 12 ile akşam 8 arası tercih ediliyor.
  • 5-2 diyetinde haftanın arka arkaya olmayan iki günü, günlük alınması gereken kalorinin sadece yüzde 25'i alınıyor.
  • 24 saatlik oruçta da haftanın ya da ihtiyaca göre sadece ayın bir günü hiçbir şey yenmiyor.
Person with measuring tape around waist

Aralıklı orucu deneyenler, kilo vermek için çok iyi bir yöntem olduğunu söylüyor. 2017'de Annual Review of Nutrition (Yıllık Beslenme Değerlendirmesi) isimli dergide yer alan araştırma özetine göre de, bu yöntemi deneyen 16 kişiden 11'i kilo vermeyi başardı.

İngiliz Diyetisyenler Birliği'nin sözcüsü Diyetisyen Doktor Linia Patel, "Bunun sebebi aslında basit matematik, zira aldığınız kaloriyi azaltmış oluyorsunuz" diyerek açıklıyor.

Ancak aynı araştırmaya göre aralıklı oruç yöntemlerinden bazıları tavsiye edilmiyor. Bazı günler tüm gün oruç tutmak aşırı açlığa sebep oluyor ve bu sebeple pratik bir uygulama olarak görülmüyor.

Zorunlu oruç süreleri

Oruç tutmak, tarih boyunca dini, kültürel ya da ruhsal sebeplerle dünyanın birçok yerinde uygulandı. Ancak bir diyet yöntemi olarak uygulanması aslında çok daha eskiye dayanıyor.

Doktor Patel'e göre çok daha eski tarihlerde insanların zorunlu oruç aralıkları oluyordu. Örneğin avcılar sadece bir hayvanı avladığında yemek yiyordu. Bu sebeple oruç onların hayatlarının bir parçasıydı.

Günümüzde ise sürekli olarak çok çeşitli besine ulaşmak kolay. Bir yandan da çok daha az hareketli hayatlar sürüyoruz. Bunlar bir araya gelince, obezite hastalığı ortaya çıktı.

'İnsanlar kuralları sever'

Diyetisyen doktor Patel'e göre, insanlara sağlıklı ve dengeli beslenmeleri gerektiğini söylemek yeterli olmuyor:

"İnsanları kuralları sever. Biraz disipline girmek ve hiçbir şey yemeyeceğimiz belli sürelerin olması olumlu bir şey."

Yağ, şeker ve karbonhidrat gibi besinlerin yasak olduğu birçok diyetin aksine, aralıklı oruçta hiçbir yiyecek bu kadar katı şekilde yasak değil. Önemli olan tek şey zamanlama. Muhtemelen bu sebeple insanlara daha kolay ve çekici geliyor.

26 yaşındaki gazeteci Shanae Dennis için de öyle olmuş:

"Aralıklı oruca başladım çünkü gerçekten hızlı, basit ve uygulaması kolay bir diyet istiyordum. Sadece 12 ile 8 arasında bir şeyler yiyerek kilo vermek çok kolaydı, bu sebeple ilgimi çekti.

"Başlangıçta bu aralıkta ne istersem yiyebileceğimi düşünüyordum. Ancak bir süre sonra bu diyetin de işe yaraması için sağlıklı yemek zorunda olduğumu fark ettim."

fruit and stethoscope
'Ziyafet ve açlık'

Patel'e göre bu çok yanlış bir kanı.

"Klinik incelemelerimde, birçok insanın aralıklı oruç diyetini düzgün şekilde yapmadığını gördüm. Örneğin oruç günlerinde aldıkları kalori miktarını 500'ün altında tutmaları gerekirken bunu yapamıyorlar ve diğer günlerde kendilerini tamamen aç bırakıyorlar.

'Bu iki açıdan tehlikeli: Kalori açığını yakalayamazsınız ve kilo veremezsiniz. Makul bir şekilde yemeni gerekiyor."

Yani bazı günler ziyafet çekerken diğer günler aç kalmamak gerekiyor. Bu şekilde diyet işe yaramıyor.

Bu diyetin güvenilir, etkili ve sağlıklı bir diyet olabilmesi için, yeme aralıklarında alınan besinlerin besin değerlerinin yüksek olması gerekiyor.

Bilim insanları, aralıklı oruç diyetini yapanlara, balık ve kuru yemiş gibi doğal yağları; protein kaynaklarını; tahılları ve karbonhidratlı yiyecekleri ve yeterli miktarda lif, vitamin ve minerali de almak için bolca meyve ve sebzeyi de tüketmelerini öneriyor.

Ne kadar süre dayanılabilir?

Kalori kontrolü yapılan diyetlerin tümü, kilo kaybına yardımcı oluyor ancak gerçekten başarılı olan diyetler, uzun süre sürdürülebilen diyetler oluyor.

Diyetlere bağlı kalabilmenin zorluklarından biri, yasaklanan yiyeceklere aşermek oluyor. Aralıklı oruç diyetinde, hiçbir yiyecek katı bir şekilde yasaklanmadığı için bu, çoğunlukla sorun olmuyor.

Shanae, "Karbonhidratların hiç alınmadığı ya da çok az alındığı diyetleri yaparken, nereye baksam tek gördüğüm makarna ve pilav oluyor. Ancak şu an hiçbir şey tam anlamıyla yasaklanmadığı için belli bazı yiyeceklere karşı aşırı bir istek duymuyorum" diyor.

Shanae, dört aydır 16-8 diyetini uyguluyor ve bunun çok daha fazla aç hissettiği 5-2 diyetinden çok daha kolay olduğunu söylüyor.

Imhan Roberston

26 yaşındaki Imhan Robertson da aralıklı oruç diyetini 4 yıldır uyguluyor:

"İlk başladığımda mücadele etmek zorunda kalmıştım, çünkü vücut doğal olarak her daim yiyecek bir şeyler istiyor. Ancak rutine alıştıktan sonra her şey yoluna girdi.

"Tabii ki bazen canım çekiyor, beni yanlış anlamayın. Eğer aklım çelinirse bazen orucumu bozabiliyorum, bir sonraki gün oruç periyoduma geri dönüyorum."

Ancak Imhan, bu diyetin sosyal hayatını etkilediğini de kabul ediyor:

"Sadece 12 ile 8 arasında bir şeyler yiyebiliyorum. Eğer birileri saat 9'a akşam yemeği ayarlarsa, gidiyorum ama sadece su içiyorum.

"Bunu zorlaştıran şeyse insanların bunu yadırgaması ve yargılaması..."

Imhan, "Aralıklı oruç diyetini bir ilişkim yokken, bekârken uygulamak çok daha kolay" diyor.

Şekerin yükselmesi

27 yaşındaki serbest çalışan kameraman Colum O'Dwyer da birkaç yıldır aralıklı oruç diyetini uyguluyor. 12 ile 8 arasında iki öğün yemek yiyor, bu öğünler büyük ve zengin oluyor.

"Bu diyetle birlikte gelen disiplini seviyorum. Çünkü zamanınızı ayarlamaya çalışırken kesinlikle ihtiyacınız olan planlamayı da sağlıyor.

"Fazla detaylı ve uzun kahvaltılara, öğle yemeklerine vakit ayırırken her zaman işleri erteleme riskim oluyordu. Günde üç öğünden iki öğüne inmek çok daha fazla zaman kazandırıyor ve daha üretken olmamı sağlıyor."

Colum için diyetin en önemli noktalarından biri şekeri en aza indirmek; böylece şekerin yükselmesinin ve 'şeker çarpmasının' önüne geçiyor.

Image of processed foods

Doktor Patel, oruç tutmanın, insülin seviyesindeki değişimden kaynaklanan ruh hali dengesizliklerine yol açabileceğini söylüyor. Bu da yemek yenen zamanda alınan besinlere göre değişebiliyor.

"Rafine karbonhidratla açısından çok zengin bir diyet uyguluyorsanız ya da çok fazla atıştırmalık yiyorsanız, aralıklı oruç diyetinin sizi asabi yapması kaçınılmaz olur."

'Herkese göre değil'

Aralıklı oruç diyeti, bazı sağlık sorunları olan insanlar için uygun olmayabilir.

İleri düzeyde diyabet hastaları, daha önce aşırı iştahsızlık ya da doymama hastalığı gibi yeme bozukluğu sorunları yaşayanlar, kronik hastalıkları olanlar, hamile ya da emziren kadınların aralıklı oruç diyetine girmesi pek sağlıklı değil.

Bu kişilerin, ancak doktor kontrolü altında oruç tutmasına izin verilebilir.

Mide ülseri olanlar da oruç tutmamalı.

Bu diyet türü yaklaşık son 10 yıldır popüler. Ancak Patel'e göre, diğer diyetlere kıyasla daha zararlı ya da daha faydalı olduğunu kanıtlayacak yeterli süre henüz geçmiş değil:

"Çok geniş çaplı denemeler yapmadık ama bu alandaki bulgular gittikçe artıyor. Şimdilik ne siyah ne beyaz; ancak var olan araştırmalara göre, düzgün uygulandığı zaman olumlu etkileri olan bir diyet olduğunu görüyoruz."

Kaynak: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48502621

 


CANIMIZIN BİR YİYECEĞİ ÇEKMESİ NE ANLAMA GELİR

$
0
0

Acıktığımızda karnımızı doyurma güdüsünü giderdiğimiz için ne yediğimiz pek önemli değildir. Ama canımız özellikle bir yiyecek çekiyorsa onu yiyinceye dek takıntı halinde bir arzuya dönüşür.

Çoğumuz yaşamışızdır bu hissi. Arzu duyulan yiyecek genellikle yüksek kalori içerir. Bu hissin kilo alma veya yüksek vücut kitle indeksi ile ilişkilendirilmesi bundandır.

İnsanın canı bir şey çekiyorsa vücudun ihtiyaç duyduğu bir besine dair sinyal verdiği düşüncesi oldukça yaygın. Ama bunun doğruluk derecesi nedir?

Yapılan araştırmalar, bu hissin birçok nedeni olabileceğini ve çoğunun psikolojik olduğunu ortaya koyuyor.

1900'lerin başlarında Rus bilim adamı İvan Pavlov, köpeklerin yemek zamanı ile ilgili belli uyarıcılara tepki olarak yemek beklediğini ortaya koymuştu. Pavlov deneylerinde köpeklere zil sesine tepki olarak salya salgılamayı öğretmişti.

yemek yiyen çocuk
Kültürel koşullanma

Pennington Biyomedikal Araştırma Merkezi'nden besin ve metabolizma konusunda araştırma yapan doçent John Apolzan'a göre, yiyecek arzusu esas olarak bu koşullanma tepkisiyle açıklanabilir.

"Televizyonda sevdiğiniz bir programı izlerken sürekli mısır patlağı yiyorsanız, o programı izlerken mısır patlağı yeme arzunuz artacaktır" diyor Apolzan.

Bir şey yeme arzusunu tetikleyen şey kendi vücudumuzdan ziyade dış etkenlerdir.

Batıda canımızın en çok çektiği şeylerden birinin çikolata olması, bu arzunun kaynağında herhangi bir besin eksikliğinin yatmadığının göstergesi sayılabilir. Zira çikolata böyle bir besin maddesi bakımından zengin değildir.

Çikolatanın ortak bir arzu nesnesi olması, bol miktarda feniletilamin maddesi içermesine bağlanıyor. Bu madde beynin, mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve seretonin kimyasallarını salgılamasını tetikliyor.

Ancak çikolata kadar arzulanmayan süt ürünleri gibi yiyeceklerde de bu molekül bol miktarda bulunuyor.

Çikolata yediğimizde feniletilamin maddesini parçalayan bir enzim salgılandığı için beyne fazla miktarda ulaşmıyor.

Kadınlar arasında çikolata yeme isteği erkeklerden iki kat daha fazla. Araştırmalar, çikolatanın özellikle adet dönemi öncesi ve sonrasında Batıda en fazla arzulanan yiyecek olduğunu gösteriyor. Kan kaybı demir gibi bazı mineral eksikliklerine yol açsa da bilim insanları çikolatanın kırmızı et veya koyu yeşil yapraklı sebzeler kadar demir eksikliğini gidermeyeceğini söylüyor.

Ayrıca çikolata yeme arzusunun ortaya çıkmasında hormonlar etkili olsaydı menopoz sonrasında bu arzunun artması gerekirdi. Ama menopoz sonrasında çikolata arzusunun azaldığını gösteren küçük çaplı bir araştırmadan söz ediliyor.

Çikolata arzusunun Batı toplumuna özgü olması bunun kaynağında kültürel nedenlerin olabileceğini gösteriyor. Bir araştırmada, ABD dışında doğmuş bir kadının çikolata yeme arzusunu daha az hissettiğini ve bu arzu ile adet (periyod) arasında bir bağlantı kurmasının çok daha küçük bir ihtimal olduğunu gösteriyor.

hamburger reklam panoları
Haklı gerekçe bulma ihtiyacı

Araştırmacılar, kadınların çikolatayı regl ile ilişkilendirmesinin, "tabu" olan yiyecekleri bu dönemlerde yemelerinin daha kabul görür olmasına bağlıyor. Batı kültüründe "zayıf" kadın vücudunun ideal görülmesi, çikolata yeme arzusunun haklı gerekçelere dayandırılması algısı yaratıyor.

Başka bir araştırmada ise belli bir yiyeceğe duyulan güçlü arzunun o yiyeceği yeme isteği ile o yiyeceğin tüketimini sınırlama isteği arasındaki çatışmadan kaynaklandığı ifade ediliyor. Özellikle kadınlar bu nedenle o yiyeceği yemekten sakınıyor, bu ise onu yeme arzusunu daha da kamçılıyor.

Uzmanlar bunun negatif duygulara yol açtığını, kişinin bu yiyecekleri tüketmesi halinde kendilerini kötü hissettiğini ifade ediyor. Negatif ruh hali ise daha fazla yemeye yol açıyor.

Araştırmalar çikolata yeme arzusunun Batı'ya özgü olduğunu, Doğu kültürlerinde fazla yaygın olmadığını gösteriyor.

Ayrıca yiyecekler için duyulan arzuyu ifade eden kelimeler tüm dillerin sadece üçte ikisinde mevcut ve bunların çoğu yiyeceklerden ziyade uyuşturucu için kullanılıyor.

Bu kelimelerin tam olarak ne ifade ettiği konusunda da fikir birliği bulunmuyor. Bu durum bazı farklı his veya durumların da yiyecek arzusu olarak nitelendirilmesine neden olabiliyor.

bağırsak mikropları
 
Mikroplar bizi nasıl manipüle ediyor?

Bağırsaklarımızda trilyonlarca bakterinin olduğu ve bunların da yeme tarzımızı ve yiyecek arzumuzu etkileyebildiği ifade ediliyor.

Arizona Eyalet Üniversitesi'nde psikoloji doçenti olan Athena Aktipis'e göre, mikroplar bizi vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri değil de kendi ihtiyaçları olan besinleri tüketmeye yöneltebileceğine dair bulgular olduğu söylüyor.

Bağırsaktaki farklı mikroplar, daha az veya fazla asitli ortamlar gibi farklı ortamları tercih edebiliyor. Yediğimiz yiyecekler bağırsaklarımızdaki ekosistemi etkiliyor ve bu mikroplar kendileri için daha avantajlı bir ortam yaratmak üzere bizi kendi ihtiyaçlarına uygun beslenmeye yöneltebiliyor.

Bunu vagus siniri üzerinden bağırsaklardan beyne sinyal göndererek yapıyorlar. İhtiyaçları olan yiyecekleri tükettiğimizde, mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve serotonin hormonlarının salgılanmasını sağlayarak kendimizi daha mutlu hissetmemize, böylece bu yiyecekleri daha fazla tüketmemize neden olabiliyorlar.

Bu henüz deneylerle gözlemlenmiş olmamakla birlikte, bilim insanları mikropların bu tür davranış biçimleri geliştirdiğini biliyor.

Aktipis, karmaşık karbonhidratlar ve lif bakımından zengin yiyecekler içeren sağlıklı bir diyetin bağırsaklardaki mikrop çeşitlerini artırarak sağlıklı bir ortam yarattığını, böylece sağlıklı yiyecekleri yeme arzusunun artacağını söylüyor.

sağlıklı beslenme
Yiyecek arzusu nasıl giderilir?

Reklamlar ve sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar yiyecek arzusunu tetikleyecek sinyallerle dolu olduğu için bu arzuyu gidermek çok kolay değil.

Bol şeker içeren, sağlıksız yiyeceklerle ilgili reklam bombardımanı beyni etkiliyor ve yeme arzusunu güçlendiriyor.

Bu tür uyarıcıları azaltmanın pratik bir yöntemi olmadığı için araştırmacılar bilişsel stratejiler yoluyla bu sorunu gidermeye çalışıyor.

Bazı araştırmalar, yiyecek arzusunun neden kaynaklandığını anlamaya ve bunun hakkında yargılayıcı düşüncelerden kaçınmaya dayalı farkındalık tekniklerinin işe yarayabileceğini gösteriyor.

Yiyecek arzusundan kurtulmanın en etkin yolunun, bu yiyeceklerin diyetimizden çıkarılması olduğunu gösteren araştırmalar var. Belli bir süre bir yiyeceği daha az yediğimizde ona duyduğumuz arzunun da azaldığı görülüyor.

Bunun nedeni, o yiyeceği az yediğimizde onunla ilgili hafızamızın zamanla silikleşmeye başlaması olabilir.

Ancak uzmanlar bu konuda daha fazla araştırma ihtiyacına dikkat çekiyor. Şimdilik dayanak alacağımız gerçek, diyetimiz ne kadar sağlıklı ise yiyecek arzusunu sağlıklı yiyeceklere yöneltmenin daha kolay olduğudur.

Kaynak: https://www.bbc.com/turkce/vert-fut-48451998

 

EVLERİMİZİ PAYLAŞTIĞIMIZ 200 BİN CANLI TÜRÜNÜ NE KADAR TANIYORUZ

$
0
0

Bilim insanları evlerimizde solduğumuz havada, tozda, kullandığımız suda onbinlerce tür böcek, mantar ve bakteri olduğunu söylüyor. Peki bundan endişelenmeli miyiz?

Araştırmalara göre bu canlıların sadece birkaç yüz türü hastalık riski taşıyor.

Bilim insanları şimdi evlerimizdeki bu davetsiz misafirleri yararımıza kullanmanın yollarını arıyor.

bacteria at home ile ilgili görsel sonucu

GÜNDE 25 FİNCAN KAHVE KALBE DOKUNMUYOR

$
0
0

Londra Queen Mary Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada günde 25 fincana kadar kahvenin damarlar üzerine zararlı etkisinin bulunmadığı ortaya çıktı.

Araştırmada, her ikisi de kalp-damar hastalıklarının ön göstergesi olarak kabul edilen, arter gerginliğinin lokal ölçümü için aortik distensibilite (AoD), dalga yansımasının ölçümü için arter gerginlik indeksi (ASI) parametreleri değerlendirildi.

UK Biobank Imaging Study kapsamındaki 8 binden fazla katılımcı kahve tüketimlerine göre günde bir fincandan az, günde 1-3 fincan arası ve günde 3 fincandan çok olmak üzere üç gruba ayrıldı; günde 25 fincandan fazla kahve içenler çalışmaya alınmadı.

Günde 3 fincandan çok kahve içenlerin ortalaması 5 fincan olarak bulundu.

Yaş, cinsiyet, etnisite, sigara- alkol içimi, kilo, kan basıncı, diyet gibi sonuçları etkileyebilecek faktörler kontrol edildi.

Analizlerde, AoD ve ASI’ nin günde 3 fincandan fazla kahve içenlerde bir fincandan az içenlerden farklı olmadığı, ikinci ve üçüncü grupta yer alanların çoğunun erkek olduğu, düzenli olarak sigara ve alkol içtikleri belirlendi.

man drinks too many cups of coffee ile ilgili görsel sonucu

Kahvenin damarlara etkisi

Kahve tüm dünyada en popüler içeceklerden biridir ve daha önce kahve içilmesinin damar sertliğini akut olarak artırdığı gösterilmiştir.

Kahvenin damar sertliğine olan kronik etkilerini inceleyen az sayıda çalışma vardır ve sonuçları birbiriyle çelişkilidir.

Arterlerin sertleşmesi kalbin yükünü ve böylece de kalp krizi veya felç riskini artırır.

man drinks too many cups of coffee ile ilgili görsel sonucu

Gelelim neticeye

Araştırma medyada, 25 fincan kahvenin damar sertliği üzerine zararlı olmadığı şeklinde verildi ama bu görüşe katılmak mümkün değil çünkü çok fazla kahve içen grubun ortalaması sadece 5.

Kahve, işlenmemiş olmak ve şekersiz içilmek kaydıyla ve özellikle de antioksidan etkisiyle sağlıklı bir içecektir ama aşırıya da kaçılmamalıdır, günde 3 fincandan fazlası “fazladır”!

Herkese, bir fincan sade kahve beden gelsin!

Kaynaklar:

https://heart.bmj.com/content/105/Suppl_6/A8.2.abstract

https://edition.cnn.com/2019/06/03/health/coffee-heart-health-arteries-scli-intl-gbr/index.html

DÜNYADA BİR ŞEHİR SİGARAYI TAMAMEN YASAKLIYOR

$
0
0

Sigara ve tüm tütün ürünlerinin satışına yasak getirilmesi alkışlanacak bir uygulama, darısı bizim ülkemizin ve şehirlerimizin başına.

Ama durun bi dakka: Trans yağ, mısır şurubu, şeker, katkı maddeleriyle dolu fast food, abur cubur endüstriyel gıdaların satışı yasaklanması çok daha mühimdir.

Bakalım bunlara sıra ne zaman gelecek ya da hiç gelecek mi veya biz görebilecek miyiz?

***

 Haber şöyle:

California eyaletindeki ünlü Beverly Hills şehri Belediye Meclisi, 1 Ocak 2021 tarihi itibariyle tütün ve tütün ürünlerin satışına yasak getirdi.

Yönetmeliğe göre, 2021 yılı itibariyle Beverly Hills'de sigara, puro, elektronik sigara, pipo, tütün ve tüm tütün ürünlerinin satışı yasaklanacak.

smoking ban beverly hills ile ilgili görsel sonucu

Otellerde tütün satışına izin verilecek ancak akaryakıt istasyonları, eczaneler ve bakkallarda satış yapılamayacak.

Akaryakıt istasyonu işletmecileri, yasağın haksız yere çalışanların işten çıkarılmasına yol açabileceğini iddia ederek tepki gösterdi.

Belediye meclisi ise yasağın halk sağlığını korumak için atılacak en iyi adım olduğu görüşünde.

Kaynak: https://www.independentturkish.com/node/39161/d%C3%BCnya/bir-%C5%9Fehir-sigaray%C4%B1-tamamen-yasakl%C4%B1yor-son-tarih-2021

“DEPRESYON HAPI SALGINI/ BU İLAÇLAR TEDAVİ ETMİYOR, ÇOK FAZLA ZARAR VERİYOR, KAÇINILMALIDIR”

$
0
0

Psikiyatrist Prof. Dr. Peter C. Gøtzsche diyor ki:

USA dâhil bazı ülkelerde genel nüfusun yüzde 10’ u depresyon haplarıyla tedavi ediliyor. Bu bir trajedidir.

Bu ilaçların depresyona bir tesiri yoktur, bunlar intihar ve şiddet riskini artırırlar ve insanların normal hayatlarını yaşamaları daha zorlaşır.

Bu sebeple bunlardan uzak durulmalıdır. İlaç endüstrisi, endüstriden maaş alan yozlaşmış doktorlar ve ilaçlara ruhsat verenler bizi kandırdılar.

Muhakkak ki birçok hasta ve doktor bu ilaçların işe yaradığını sanıyor ama bunu bilemezler çünkü insanlar tedavi edilmeseler bile zamanla daha iyi oluyorlar.

Bu ilaçların insanlara neler yaptığını öğrenmek için plasebo kontrollü çalışmalara ihtiyacımız var.

Ne yazık ki neredeyse tüm araştırmalar kusurludur, ilaçların faydasını abartırlar, zararlarını küçümserler.

Kaynak: https://twitter.com/PGtzsche1/status/1136201523275489280

Tamamını okumak için: https://www.crossfit.com/health/the-depression-pill-epidemic

OTİZMDE BAĞIRSAK BAKTERİLERİNİN ROLÜ VAR

$
0
0

Yeni bir araştırmada, bağırsaklarında mikrobiyom bulunmayan farelerin bir grubuna otizmli çocukların bağırsak bakterileri, bir grubuna da normal çocukların bakterileri nakledildi.

Otizmli çocuklardan nakil yapılan farelerde otizm benzeri davranışlar görülmeye başladı, bunlar daha sessiz idiler, tekrarlayıcı davranışlar eğilimi gösterdiler ve diğer farelerle iletişim zamanları azaldı.

ASD’ li çocuklardan bakteri nakledilen farelerin beyinlerinde gen ekspresyonları ve 5-aminovalerik asit (5AV) ve taurin gibi metabolitlerin seviyesinde azalma belirlendi.

Bu metabolitlerin, beyinde hücreler arasında haberleşmeyi sağlayan gama-amino-butirik asit (GABA) reseptörlerini etkiledikleri dikkate alındığında bu bulgular önemi daha iyi anlaşılır.

autism spectrum disorders and gut microbiota ile ilgili görsel sonucu

Araştırmacılar daha sonra BTBR fareleri denen ve doğuştan otizm benzeri davranışlar gösteren farelerde 5AV ve taurinin seviyelerinin yükseltilmesiyle otistik davranışlarda belirgin azalma olduğunu gözlemlediler.

Bu farelerde 5AV seviyelerindeki artışla beyin aktivitelerindeki azalma arasında ilişki olduğu da tespit edildi.

Bu sonuçlar, bağırsak mikrobiyotasının otizmdeki sinirsel değişikliklerde rolü olduğunu ortaya koyuyor ve gelecekte otizm tedavisinde beyinden ziyade bağırsaklara odaklanılabileceğini, hastalık belirtilerinin bakteri metaboliteri veya probiyotik ilaçlarla tedavisinin mümkün olabileceğini düşündürüyor.

autism spectrum disorders and gut microbiota ile ilgili görsel sonucu

Otizm ve bağırsak mikrobiyotası

Otizm spektrum bozukluğu (ASD) olanların bağırsak mikrobiyomunun otizmi olmayanlardan farklı olduğunu gösteren birçok çalışma olmakla beraber bunun otizmin bir sonucu mu yoksa otizm belirtilerine yol açan bir faktör mü olduğu belli değildir.

Mikrobiyom, bağırsaklarda yaşayan bakterilerin genomlarının tümüne verilen addır.

CDC’ ye göre USA’ da her 59 çocuktan birine ASD teşhisi konmaktadır, erkek çocuklarda kızlara göre 4 misli fazladır ama her sosyo-ekonomik, etnik ve ırklarda görülmektedir.

Otizmin kesin sebebi bilinmemekle beraber genetik ve çevresel faktörlerin rolü olduğu düşünülmektedir.

Kaynak: https://www.cell.com/cell/fulltext/S0092-8674(19)30502-1?_returnURL=https%3A%2F%2Flinkinghub.elsevier.com%2Fretrieve%2Fpii%2FS0092867419305021%3Fshowall%3Dtrue

RUH HASTALARINA PSİKİYATRİ İLAÇLARINDAN ÖNCE EGZERSİZ YAZILMALIDIR

$
0
0

Vermont Üniversitesi araştırmacıları, ruh sağlığı problemleri olanlara psikiyatrik ilaçlardan önce “egzersiz yazılması” gerektiğine inandıklarını açıkladılar.

100 gönüllü üzerinde yapılan araştırmada egzersiz sayesinde hastaların yüzde 95’ inin kendilerini daha iyi hissettikleri, yüzde 63’ ünün de daha mutlu oldukları ortaya çıktı.

İlgili resim

Uzmanlar, antidepresanların etkilerinin zamanla azaldığını ve hastaların ilacın faydasından çok yan etkilerine maruz kaldıklarının altını çiziyor ve ruh sağlığı merkezlerinin etrafında jimnastik salonlarının yapılmasını tavsiye ediyor.

Egzersizin beden sağlığı kadar ruh sağlığı için de ne kadar elzem olduğunu nihayet anlamaya başlayan bilim dünyasına selâm olsun.

Gelelim neticeye

Tıptan Uzak Sağlıklı Hayat” sloganıyla anlatmaya çalıştığım felsefemin benimsemeye ve hatta uygulamaya başlanmasından çok mutluyum.

Hep söylüyorum, parayla saadet ilaçla sağlık olmaz diye!

Darısı, benim bu felsefemi anlamayan, anlamak istemeyen, gereksiz tıbbi uygulamalara karşı çıktığım için arkamdan atıp tutan etıbbanın başına!

Kaynaklar:

https://journals.sagepub.com/doi/full/10.1177/2164956119848657

https://bigthink.com/surprising-science/exercise-mental-health?rebelltitem=1#rebelltitem1


İLK BANYOSU GEÇ YAPTIRILAN BEBEKLER DAHA İYİ EMİYOR

$
0
0

Bebeklere genellikle doğduktan kısa süre sonra (2 saat içinde) ilk banyoları yaptırılır ama Cleveland Kliniği tarafından yapılan araştırma banyonun en az 12 saat sonra yaptırılmasının bebeğin sadece anne sütüyle beslenmesi bakımından daha faydalı olabileceğini gösteriyor.

996 anne ve bebek üzerinde gerçekleştirilen araştırmaya göre, en az 12 saat sonra yıkanan bebeklerde emzirme oranının yüzde 59.8’ den yüzde 68.2’ ye çıkıyor ve bu etki hastane dışında da devam ediyor.

Ayrıca geç yıkanan bebeklerde vücut ısısının daha sabit olduğu ve bu etkilerin sezaryene göre normal doğan bebeklerde daha kuvvetli olduğu da belirlendi.

first bath of newborn ile ilgili görsel sonucu

Uzmanlar geç banyonun faydalarını bebeğin ana rahminde iken etrafını çevreleyen amnios sıvısının kokusu ile meme kokusunun aynı olmasıyla ilişkilendiriyorlar.

Banyonun geciktirilmesinin anne-bebek deri temaslarının daha iyi olmasını sağladığı, meme ve amnios sıvısı kokusunun benzerliğinin emmeyi teşvik ettiği düşünülüyor.

Kaynak: https://www.jognn.org/article/S0884-2175(18)30391-5/fulltext

HASTALARINA FİZİKİ AKTİVİTE YAZAN DOKTORLARIN SAYISI ARTIYOR

$
0
0

Kronik hastalıkları sadece ilaçlarla tedavi etmenin çoğu zaman yeterli olmadığını gören, reçetelere açık havada zaman geçirme ve fiziki aktivite gibi eylemleri “yazan” doktorların sayısı giderek artıyor (1).

Diyabet, hipertansiyon, stres, obezite gibi kronik hastalıklar büyük ölçüde hayat tarzındaki yanlışlardan kaynaklanıyor ve bunları ilaçlarla düzeltmek mümkün olmuyor.

İlgili resim

Daha önce de İskoç doktorların hastalarına “tabiat” yazmaları için onay verilmişti (2).

Ben zaten “Tıptan uzak sağlıklı hayat” prensibine meftunum.

Kaynaklar:

1.https://wwmt.com/news/local/holland-doctor-prescribing-outdoor-time

2.https://www.healthyshetland.com/site/assets/files/1178/730-1309-17-18_nature_prescriptions_calendar_4sep.pdf

SEBZE MEYVE YEMEDİĞİ İÇİN HER YIL MİLYONLARCA İNSAN ÖLÜYOR

$
0
0

Yeni bir araştırma, yetersiz sebze ve meyve yenmesi her sene kalp hastalıkları ve felç yüzünden milyonlarca insanın ölümüne yol açtığını gösterdi.

Buna göre, 2010’ da yeteri kadar meyve yenmediği için 1 milyon 800 bin kişi, yeteri kadar sebze yemediği için de 1 milyon kişi kalp-damar hastalıklarından hayatını kaybetti.

Uzmanlar, sebze ve meyvelerin kan basıncı ve kolesterolü düşüren lif, potasyum, magnezyum, antioksidan ve fenollerden zengin olduğunun, bunların bağırsak bakterilerinin çeşitliliğini artırdığının altını çiziyorlar.

fruit and vegetables ile ilgili görsel sonucu

Dariush Mozaffarian da “Küresel beslenme önceliklerinin yeterli kalori alımı, besin destekleri ve tuz-şeker gibi katkıların azaltılmasına odaklandığını ama asıl meselenin sebze meyve ve bakliyat tüketiminden uzaklaşılması olduğunu vurguluyor.

Günde 300 gram meyve ve günde 400 gram sebze-bakliyat alınması tavsiye ediliyor.

Gelelim neticeye

Bu Amerika’ lıların Amerika’ yı her gün yeniden keşfeden araştırmalarına bayılıyorum.

Günlerce masa başında oturup bu tür araştırmalarla zaman geçireceklerine beni takip etseler daha iyi ederler.

Ne olursa olsun, modern tıbbın, hastalıkların ve ölümlerin ilaç eksikliğinden değil hayat tarzındaki yanlışlardan kaynaklandığını görmesi çok güzel.

Kaynaklar:

https://www.eurekalert.org/pub_releases/2019-06/asfn-moc053019.php

https://www.eventscribe.com/2019/ASN/fsPopup.asp?Mode=presInfo&PresentationID=544813

KALP HASTALIKLARININ SEBEBİ KAN YAĞLARI DEĞİL İNSÜLİN DİRENCİDİR

$
0
0

Modern tıbba göre, kalp-damar hastalıklarının ve bunlara bağlı ölümlerin bir numaralı sebebi kan yağlarıdır, yüksek kolesteroldür.

Kalp krizi ve felçlerin ve ölümlerin azaltılmasının tek yolu olarak da kan yağlarının ve kolesterolün düşürülmesi gerektiğine inanılır.

Oysa yeni bir araştırma kalp hastalıklarına kötü kolesterolün sebep olmadığını dünyaya bir kere daha ilan ediyor (1).

insulin resistance ile ilgili görsel sonucu

Japonya’ da kalp-damar hastalıkları prevalansı risk faktörleri ve kan yağları değerleri birbirine çok benzer olmasına rağmen USA’ dakinin sadece altıda biri kadar.

Aradaki bu muazzam farkın sebebini araştıran uzmanların vardıkları sonuç ise hiç de şaşırtıcı değil.

Araştırma, benim de sık sık tekrarladığım gibi kalp-damar hastalıklarının bir numaralı sebebinin insülin seviyeleri ve insülin direnci olduğunu gösteriyor (2, 3, 4).

Gelelim neticeye

Kolesterol teorisinin yalan ve yanlışlarla dolu olduğunu, esas suçlunun insülin ve insülin direnci olduğunu bıkmadan usanmadan anlatmaya çalışıyorum.

Kaynaklar:

1.https://www.ahajournals.org/doi/abs/10.1161/circ.134.suppl_1.17437

2.http://ahmetrasimkucukusta.com/2018/06/18/hakkimda/kalp-krizleri-icin-bir-numarali-risk-faktoru-insulin-direncidir/

3.http://ahmetrasimkucukusta.com/2019/06/09/yazilar/tip-yazilari/kolesterol/kotu-kolesterol-kalp-damar-hastaliklarina-sebep-olmaz/

4.http://ahmetrasimkucukusta.com/2017/07/15/yazilar/tip-yazilari/kolesterol/kalp-krizi-ve-felclerin-sebebi-insulin-direncidir/

UZUN YAŞAMAK İÇİN 4 ÖNEMLİ FAKTÖR

$
0
0

Dünyanın önde gelen tıp merkezlerinden Johns Hopkins’ in 6.200 kadın ve erkeği 8 seneden uzun süre takip ederek gerçekleştirdiği çalışmada tüm sebeplere bağlı ölümleri yüzde 80 azaltan dört faktör belirlendi.

İşte, uzun ve sağlıklı yaşamanın sırları:

İlgili resim

SİGARA İÇMEYİN

Sigara sadece koroner arterleri etkilemez, sigara içenlerde kanser ve felç riski de yüksektir. Birçok başka organ da sigaradan etkilenir.

SAĞLIKLI KİLONUZU KORUYUN

En sağlıklı kişiler vücut kitle endeksi 25’ in altında olanlar idi.

 

OTURMAYIN, HAREKET EDİN

Haftanın çoğu günleri günde 30 dakika aktif olun, aktivitenizi sabah, öğle ve akşam olmak üzere 10’ ar dakikalık üç bölüme ayırın

healthy life ile ilgili görsel sonucu

SAĞLIKLI GIDALAR SEÇİN

En sağlıklı kişiler taze sebze ve meyveden, kuruyemiş, balık, tam tahıldan zengin, zeytinyağı ile pişirilmiş yemekleri ihtiva eden Akdeniz Diyeti uyguluyordu.

tıptan uzak sağlıklı hayat ile ilgili görsel sonucu

Gelelim neticeye

Johns Hopkins’ in de “Tıptan Uzak Sağlıklı Hayat” felsefesini benimsemesine şaşırmadım çünkü aklın yolu biridir.

Bakın, Johns Hopkins de ne çekap, ne tarama, ne rutin kontrol, ne erken teşhisten bahsediyor, ne de vitamin, mineral, balık yağı veya aspirin-kolesterol-tansiyon ilaçlarının adını ağzına alıyor.

Benim de her zaman tekrarladığım gibi sağlıklı ve uzun yaşamak kendi elinizdedir, tıbbın değil diyor.

Zaten Dünya Sağlık Örgütü’ nün sağlığı tarifi de aynen bu minvalde: Sağlık, sadece hastalık veya sakatlık yokluğu değil, tam bir fiziksel, zihinsel ve sosyal iyilik hâlidir (2).

Sizi hastanelere, muayenehanelere davet edenlere kanmayın!

Kaynaklar:

1.https://www.hopkinsmedicine.org/health/wellness-and-prevention/4-top-ways-to-live-longer

2.https://www.who.int/about/who-we-are/frequently-asked-questions

MODERN TIBBIN DİYABETİ ÖNLENMESİ DE İLAÇSIZ TEDAVİSİ DE MÜMKÜN DEĞİLDİR

$
0
0

Modern tıp, diyabeti ömür boyu geçmeyen, sürekli ilaç kullanmayı gerektiren, radikal tedavisi olmayan bir hastalık olarak tarif eder.

Bu zihniyetten elbette tamamen hayat tarzındaki yanlışlardan kaynaklanan bir hastalığı önlemesi de kökten tedavi etmesi de beklenemez.

Hele de modern tıbbın araştırma, kongre gibi tüm faaliyetlerini endüstrinin desteği ile gerçekleştirdiğini hesaba katarsak…

İlgili resim

Kısa ismi ADA olan Amerikan Diyabet Derneği’ nin (American Diabetes Assosciation) 7-11 Haziran 2019 tarihleri arasında San Francisco’ da yapılan 79. Bilimsel Toplantısı ile ilgili bir sayfa bu acı hakikati ortaya koyuyor.

Bu sayfada bilimsel oturumların ticari destekçileri "ADA, aşağıdaki şirketlere sürekli destekleri ve cömertlikleri için minnettardır” (The ADA is grateful for the continued support and generosity of the following companies) sözleriyle pohpohlanarak sıralanıyor:

Sanofi

Amarin Pharma

Merck

Abbott

Novo Nordisk Inc

Boehringer Ingelheim Pharmaceuticals, Inc./Lilly USA

Xeris Pharmaceuticals

Senseonics, Inc.

Diğer derneklerin de ADA’ dan farkı yok

Endüstri ile menfaat münasebetleri olan tek dernek ADA değil.

Başta American Heart Association, American Cancer Society olmak üzere dünya tıbbına yön veren tüm dernekler endüstri ile beraber çalışıyorlar.

Bu çalışmalar elbette ki kanunlara uygun ama ahlâka ve vicdana uygun mu, tıbbi dernekler abur cubur gıdalar, fast food üreten şirketlerle ilişkide olabilir mi orasına siz karar verin.

american diabetes association sponsorship ile ilgili görsel sonucu

Gelelim neticeye

BİR: Adı geçen şirketlerin hepsi de ilaç veya insülin gibi diyabet tedavisinde kullanılan ürünleri imâl ettiklerine göre, böyle bir toplantıyı desteklemelerinden daha tabii ne olabilir? Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi?

İKİ: Burada minnettar olması gereken taraf ADA değil ilaç şirketleridir; şirketler ADA’ ya medyunu şükran olmalılar. Üstelik de ADA’ nın şirketlere yağ çeken dilenci üslubu çok rahatsız edici.

ÜÇ: Bu tür toplantılara katılanların tamamına yakının da ilaç şirketlerinin davetlisi olduklarını; ulaşım, konaklama, yeme-içme, kongre kayıt ücreti gibi toplamı birkaç bin doları bulan masraflarının şirketler tarafından karşılandığını da hatırlatırım.

DÖRT: Kimse kusura bakmasın, ilaç şirketlerinin finansörlüğünde yapılan bilimsel toplantılara da endüstriye minnet duyan bilime de güvenmiyorum.

BEŞ: Obezite ve tip 2 diyabetin neden her sene katlanarak arttığını umarım anlamışsınızdır: TIPTAN UZAK SAĞLIKLI HAYAT!

Kaynak: https://professional.diabetes.org/meetings/sponsorship-5

HOTAMIŞLIGİL’ DEN TALİHSİZ BAYRAM MESAJI

$
0
0

Obezite, diyabet ve enflamasyon alanlarında yaptığı çok önemli araştırmalar tüm dünya tarafından takdirle takip edilen, Nobel Ödülü alabileceği konuşulan çok değerli bilim adamı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’ in Ramazan Bayramı münasebeti ile attığı tivit ve paylaştığı video beni sükût-u hayâle uğrattı (1).

Sayın Hotamışlıgil kısa videoda “Sabri Ülker merkezinden hepinize iyi bayramlar” diyor ve masa etrafındaki çalışma arkadaşları da “İyi bayramlar” temennisi tekrarlıyorlar.

Bu video ile ilgili tivit de aynen şöyle:

Bayramınız kutlu olsun, güzellikler, huzur ve barış getirsin. Laboratuvarda bugün bizde şekerleri tatlıları masaya koyuyoruz, tüm çeşitliliğimiz ile iyi bayramlar diliyoruz.”

hotamışlıgil ile ilgili görsel sonucu

Masanın üzerinde insan sağlığına en büyük zararı veren yiyecekler yer alıyor

Masanın üzerinde, günümüzdeki obezite salgınının en önemli sebeplerinden biri olarak gösterilen, halk tarafından “abur cubur” (junk food) olarak adlandırılan şekerlemeler ve tatlılar yer alıyor. 

Bunların besin değerleri bakımından insan sağlığına hiçbir faydası olmadığı gibi ihtiva ettikleri işlenmiş şeker, işlenmiş un, mısır şurubu, trans yağ ve diğer kimyasal katkı maddeleriyle enflamasyona sebep oldukları ve enflamasyonu teşvik ettikleri gösterilmiştir.

Mikropsuz iltihap olarak da adlandırılan enflamasyon, başta obezite, diyabet, ateroskleroz, kanserler olmak üzere birçok kronik hastalığın altında yatan temel mekanizmadır.

Bu tür gıdaların insan sağlığına verdiği zararlar ve yol açtığı hastalıklar sigaradan daha fazladır.

Masaya konan yiyeceklerin esas yeri çöp tenekesi olmalıdır.

İlgili resim
 

Gelelim neticeye

Obezite ve diyabetteki çalışmaları ile dünyadaki en yaratıcı ve en üretken bilim adamlarından biri olarak tanınan Hotamışlıgil’ in bu tivit ve videosunu çok talihsiz buldum.

Masayı obezite ve diyabet salgınına sebep olan yiyeceklerle değil, bu salgına dur diyecek olan sağlıklı gıdalarla donatmalarını beklerdim.

Obezite ve diyabete aşı geliştirmeye çalışan Hotamışlıgil’ in bu mesajı, yaratacağı algının farkında olmadan vermesi de bilinçli vermesi de birbirinden vahim ihtimallerdir (2).

Bu paylaşımı şeker ve tatlıları “aklayan” subliminal bir mesaj olarak değerlendiriyor ve üzülüyorum.

Soruyorum: Obezite ve diyabetin sebebi "aşı eksikliği" mi yoksa "abur cubur gıdalarla sağlıksız beslenme" midir?

[Tivit' e yapılan yorumlarda yer alan "Tatlısız şeker bayramı olurmu?" ifadesi de ayrı bir vahâmettir.]

Kaynaklar:

1. https://twitter.com/ghotamis/status/1138141704438132736

2. https://www.karar.com/hayat-haberleri/harvarddaki-turklerden-diyabet-ve-obezite-asisi-483765

NOT:

Hotamışlıgil ile ilgili pek çok makalem var, okumanızı tavsiye ederim.

http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/05/08/yazilar/tip-yazilari/beslenme/obezitenin-caresi-asi-olamaz/

http://ahmetrasimkucukusta.com/2019/05/24/yazilar/tip-yazilari/beslenme/obezite-ve-diyabet-salginina-bilim-disi-cozum/

http://ahmetrasimkucukusta.com/2018/11/25/yazilar/tip-yazilari/beslenme/diyabetteki-artisin-suclusu-diyabet-bilimidir/

http://ahmetrasimkucukusta.com/2014/10/07/yazilar/elestirel-yazilar/tip-egitimi/ulker-den-anlayanlara-buyuk-ders/

http://ahmetrasimkucukusta.com/2017/05/16/hakkimda/bilimsel-yayinlarin-haberlestirilmesinde-puf-noktalari/

http://ahmetrasimkucukusta.com/2017/05/06/hakkimda/saglikta-gilgamis-destani/

http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/05/06/yazilar/tip-yazilari/diyabet/diyabet-asisi-yolda/

http://ahmetrasimkucukusta.com/2017/01/07/misafir-yazar/tam-yagli-sut-ve-peynir-neden-diyabet-ve-kalp-hastaligi-riski-yaratmiyor-olabilir/

http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/05/09/yazilar/tip-yazilari/beslenme/cocuklarinizi-seker-ve-hazir-gida-ile-tanistirmayin/

http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/05/08/hakkimda/sismanlayan-turkiye-yi-firtina-bekliyor-2/


COCA-COLA TIP DERNEKLERİ VE TOPLUMSAL ÖRGÜTLERE NEDEN YÜKLÜ BAĞIŞLAR YAPIYOR

$
0
0

Coca-Cola şirketinin Amerikan Pediatri Akademisi’ nin çocuk sağlığını geliştirmek için kurduğu siteye son 6 sene de 3 milyon dolar vererek HealthyChildren.org isimli sitenin “altın” sponsoru olduğu bildirildi (1).

Akademi, şekerli içeceklerin obezite salgınına katkıda bulunduğunu kabul ediyor olsa da Coca-Cola’ yı internet sitesinde “dünya çapında daha iyi çocuk sağlığı” taahhüdünün mümtaz şirketi olarak tanımlıyor.

Şirketten faydalanan kuruluşlar arasında Amerikan Kardiyoloji Koleji (3.1 milyon dolar), Amerikan Aile Hekimleri Akademisi (3.5 milyon dolar), Amerikan Kanser Derneği (2 milyon dolar) ve Beslenme ve Diyetisyenler Akademisi (1.7 milyon dolar) da var.

Coca-Cola, bilim kuruluşlarının içine sızarak ürünlerinin satışına zarar verebilecek ifadeleri engellemeyi amaçlıyor.

Mesela, şirket tarafından desteklenen ve 12 ülkede 6 bin çocuk üzerinde yapılan bir çalışmada çocuk obezitesindeki en önemli hayat tarzı faktörlerinin yetersiz egzersiz, yetersiz uyku ve çok fazla televizyon seyredilmesi olduğu sonucu çıkmıştı.

Üniversitenin bu çalışma ile alâkalı basın açıklamasında obezite salgınına yol açan faktörler arasında meşrubatın adı bile geçmiyordu.

coca-cola obesity ile ilgili görsel sonucu

Beslenme ve Diyetisyenler Akademisi de web sayfasında bir sayfayı şirkete ayırarak onu “Baş Destekçisi” olarak ilan etmiş, şirketin “Sağlık ve Afiyet için Meşrubat Enstitüsü”’ ne akademi üyelerine sürekli eğitim kredisi vermesine müsaade etmişti.

Bazı diyetisyenler, akademilerinin gıda endüstrisine eğitim oturumları desteği vermesinin kurumun güvenirliğini azalttığını ifade ediyorlar.

Hatta bunlar 2013’ de kurdukları “Profesyonel Bütünlük için Diyetisyenler” (Dietitians for Professional Integrity) adı adlı organizasyonla akademinin kurumsal sponsorluklar son vermesi için baskı yapmayı amaçlamışlardı.

3.5 milyon dolardan fazla bağış alan Amerikan Aile Hekimleri Akademisi de tavsiyeleri içinde meşrubatların da bulunmasına izin vermişlerdi.

Akademi, şekerli meşrubatın bir kişinin diyetine şeker ve kalori ilavesi manasına geleceğini ama “sağlıklı olmak için de vücudun susuz kalmaması” gerektiğine dikkat çekiyor ve tümü de Coca-Cola ürünlerinden olan aromalı su, şekersiz çay ve diyet meşrubat tavsiye ediyordu.

coca-cola obesity ile ilgili görsel sonucu

Ünlü beslenme uzmanı Marion Nestle (Nestle şirketi ile sadece isim benzerliği vardır), Coca-Cola’ nın daha çok şeffaflık sağlama sözünü yerine getirmesinden memnun olduğunu ama “pek çok kamu kuruluşunda derinlemesine ve yaygın olarak yerleşmiş” başka bir gıda şirketi olmadığını dile getiriyor.

Coca-Cola birçok toplumsal örgüte de büyük bağışlar yapıyor. Boys & Girls Clubs of America’ ya 6 milyon dolar, bir azınlık grubu olan N.A.A.C.P’ ye yüzbinlerce dolar, Hispanic Federation’a 325 bin dolar bağışladı.

Bu grupların ikisi de meşrubat endüstrisi tarafından New York belediye Başkanı Bloomberg’ in aile boyu içecekleri yasaklamasına karşı açtığı davaya destek olmuşlardı.

M. Nestle,” Azınlıklarda obezitinin ne kadar yaygın olduğunu ve meşrubatların sınırlandırılmasının bunlar için ne kadar faydalı olacağı düşünüldüğünde meşrubat endüstrisine olan bu bağlılık çok şaşırtıcıdır” diyor.

Neticede, meşrubat kısıtlaması tasarısı gerçekleşmedi.

Ottowa Üniversitesi obezite uzmanlarından Y. Freedhoff da bu kadar çok toplumsal örgüt ve tıp derneğinin Coca-Cola’ dan yüklü miktarda para almasına şaşırdığını söylüyor:

“Bu kuruluşlar, ürünleri obezitede ve bulaşıcı olmayan kronik hastalıklarda büyük rolü olan şirketlerle ortaklık yapıyorlar”.

coca-cola zero obesity ile ilgili görsel sonucu
 

Halk endüstri desteği ile yapılan bilime güvenmiyor

Twitter’ de yaptığım bir ankette “İlaç şirketlerinin finansörlüğünde yapılan araştırmalara ve kongrelere güvenir misiniz” diye sordum (2).

Ankete 927 kişi katıldı, bunların yüzde 5’ i evet derken, yüzde 95’ i hayır dediler.

Oy verenlerin kâhir ekseriyeti beklenildiği gibi “hayır” diyor.

Evet diyen azınlığın, endüstriden bir türlü nemalanan, rant sağlayan kişiler olduğunu söylemeye gerek var mı?

Türk Diyabet Cemiyeti de CocaCola reklamı almakta bir beis görmüyor.

Gelelim neticeye

Gıda şirketlerinin, temel vazifesi halk sağlığını korumak olan tıp derneklerine ve temel vazifesi halkın menfaatini gözetmek olan toplumsal örgütlere yüklü bağışlar yapmasında anlaşılmayacak hiçbir şey yok.

Şirketlerin amacı, ürünleri hakkında olumsuz ifadelerde bulunulmasını engellemektir ve yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzre bunda da çok başarılı oldukları ortadadır.

Coca-Cola’ nın birçok devlet üniversitesi ile sağlık araştırmalarını desteklemek için imzaladığı anlaşmalarda işine gelmeyen araştırmaları inceleme ve ortadan kaldırma şartı koyduğu ortaya çıkmıştı (3).

Bizde de tıp dernekleri ve sosyal kuruluşların şeffaf olmaları ve aldıkları bağış ve destekleri efkâr-ı umumiye ile paylaşmaları şarttır.

Bu devirde kimsenin kimseye babasının hayrı için tek kuruş bile vermeyeceğini unutmayın!

Kaynaklar:

1.https://well.blogs.nytimes.com/2015/09/28/coke-spends-lavishly-on-pediatricians-and-dietitians/

2. https://twitter.com/drahmetrasim/status/1138512775507054592

3.http://ahmetrasimkucukusta.com/2019/06/02/yazilar/tip-yazilari/beslenme/coca-cola-isine-gelmeyen-arastirmalari-yok-edebilir/

İŞLENMİŞ ET ERKEN ÖLÜM RİSKİNİ ARTIRIYOR (MUŞ)!

$
0
0

Harvard tarafından yapılan araştırmada, 8 sene boyunca daha fazla kırmızı et yiyenlerin ölüm risklerinin arttığı ortaya çıktı.

Araştırmaya göre, kırmızı et tüketiminin azaltılması ve bunun yerine sağlıklı gıdaların tercih edilmesi ölüm oranlarını azaltıyor.

Araştırma, Nurses Health Study kapsamındaki 53.553 kadın ve Health Professionals Follow-Up Study kapsamındaki 27.916 erkek üzerinde yapıldı; başlangıçta katılımcıların hiçbirinde kalp hastalığı veya kanser yoktu.

Analizlerde toplam işlenmiş et tüketiminin günde yarım porsiyon veya daha çok artırılmasının tüm sebeplere bağlı ölüm riskini yüzde 13, işlenmemiş kırmızı etin ise yüzde 9 artırdığı, bu ölümlerin özellikle kalp damar hastalıkları, solunum hastalıkları ve nöro-dejeneratif hastalıklara bağlı olduğu belirlendi.

Bu risk artışı, katılımcıların yaşı, fiziki aktivite seviyesi, diyet kalitesi, sigara ve alkol tüketiminden bağımsız olarak gerçekleşti.

Araştırmada, kırmızı etin daha az yenmesiyle beraber, kuruyemiş, derisiz kümes hayvanı eti, yumurta, tam tahıl veya sebze tüketimindeki artış olmasının müteakip 8 senede ölüm riskini azalttığı gösterildi.

Uzmanlar bu risk artışının doymuş yağ, kolesterol, demir, tuz, TMAO, koruyucu katkı maddeleri ve yüksek sıcaklıkta ortaya çıkan karsinojenik bileşiklerle ilişkilendiriyorlar.

Bu araştırmaya asla güvenilmez

Bu tür beslenme araştırmalarına birçok bakımdan asla güvenilmemesi gerektiğini daha önce defalarca yazdım, aynı araştırma Çin’ de farklı, Almanya’ da farklı, Senegal’ de farklı sonuçlar verecektir.

Bu araştırmada bahsi geçen USA’ da tüketilen kırmızı ettir ve bizim ülkemizdeki kırmızı et ile uzaktan yakından ilgisi olamaz.

Bir an için araştırmanın her bakımdan mükemmel olduğunu kabul etsek bile hesaplanan risk artışının büyük bir manası yoktur, ben bu neticeyi sosis, salam ve jambon gibi “işlenmiş kırmızı etin aklanması” olarak değerlendiriyorum.

Kırmızı etin işlemiş veya işlenmemiş olsun ölüm riskini sadece yüzde 10 mertebesinde artırması şaşırtıcıdır, ben bu artışın çok daha fazla olmasını beklerdim.

Araştırmanın Amerikan medyasında "kırmızı et erken ölüme yol açıyor/kırmızı et erken ölüm sebebi" gibi başlıklarla yer almasını maksatlı buluyorum, amaç ete olan talebi azaltarak fiyatların düşmesini sağlamak olabilir!

Gelelim neticeye

Sağlıklı kırmızı et adam gibi beslenmenin temel yiyeceklerindendir ama asla da aşırıya kaçılmamalı, mâkûl miktarda yenmelidir.

Mümkünse, merada otlayan küçükbaş hayvanların eti tercih edilmelidir.

Mangalda et pişirirken alevden uzak tutmaya, yakmamaya itina edilmeli, ağır ağır pişirilmelidir.

Kaynak: https://www.bmj.com/content/365/bmj.l2110

BEBEĞİN ANNE SÜTÜNÜ DOĞRUDAN MEMEDEN EMMESİ DAHA FAYDALIDIR

$
0
0

Doğumdan sonraki ilk günlerde bebeğin derisi, ağzı ve bağırsaklarına milyonlarca bakteri yerleşmeye başlar.

Bebeğin sağlığı için çok önemli olan bu bakteriler normal yolla dünyaya gelen bir bebekte annenin doğum kanalı, annenin dışkısı, derisi ve ağzından alınır.

Son senelerde yapılan araştırmalar bebeğin mikrobiyotasının oluşumunda, dolayısıyla da bağışıklık sistemi ve metabolizmasının nasıl gelişeceğinin belirlenmesinde “anne sütünün” de büyük önemi olduğunu gösteriyor.

Bebeğin anne sütünden tam olarak istifade edebilmesi için sütü doğrudan memeden emerek alması gerekir, memeden pompa ile alınan ve sonra biberonla verilen sütte yeteri kadar faydalı bakteri bulunmadığı bilinmektedir.

Pompa ile emilen sütün kalitesini pompanın tipi, sütün nasıl muhafaza edildiği ve biberon ve meme başının temizliği gibi faktörler etkiler.

Araştırmalara göre, pompa ile alınan süt zararlı bakterilerden zengin ve faydalı bifidobakterilerden fakirdir.

Bebeğin ağzının doğrudan memeye teması çok önemlidir. Bebek anne memesini emerken bebeğin ağzına yerleşmiş olan mikroplar anne sütüne geçerler.

Anne sütü kendine has hormon, antikor ve bakteri karışımına sahiptir.

mother milk suck baby ile ilgili görsel sonucu

Anne sütü faydalı bakterilerin ana gıdasıdır

Gebeliğin son dönemlerinde bifidobakteriler, progesteron isimli gebelik hormonunu algılarlar ve cevap olarak emzirme aşamasına hazırlanıyormuş gibi çoğalırlar

Bunun, bifidobakterilerin daha hızlı çoğalabilmeleri için evrimsel bir mekanizma olması muhtemeldir.

Bifidobakteriler anne sütünde bulunan ve bebeğin başka türlü sindiremeyeceği özel şekerlerle (oligosakkarit) beslenirler, bunun sonucu olarak da anne sütüyle beslenen bebeklerin bağırsaklarında bu bakteriler bol miktarda bulunur.

Anne sütünde oligosakkaritlerin bulunması yeni bir bilgi değildir ama bunların mikrobiyomun beslenmesi için olan önemi yeni anlaşılmaktadır.

İnek sütünde 40, anne sütünde 100’ den çok, farklı oligosakkarit vardır.

baby beneficial bacteria ile ilgili görsel sonucu

Mikrobiyota bebeğin sağlığını belirliyor

Hayatın ilk iki yılında bağırsaklara yerleşen bakteriler bebeğin sağlıklı olmasında ve hastalıklardan korunmasında çok önemli bir yere sahiptir.

Sezaryenle doğan bebeklerde bu tür bakterileri alamadıkları için bunlarda obezite, tip 1 diyabet ve astım gibi oto-immun hastalık riskleri yüksektir.

Gelelim neticeye

Anne sütü dünyada eşi benzeri olmayan ve suni olarak yapılması imkânsız olan bir gıdadır, hiçbir mama anne sütünün yerini tutamaz.

Anne sütünün bebek tarafından doğrudan imâl edildiği memeden emilerek alınması gerekir.

Kaynak: https://www.nytimes.com/2019/06/12/health/breastmilk-microbiome-parenting.html?smtyp=cur&smid=tw-nythealth

YUMURTA ÖNEMLİDİR

$
0
0

Habertürk' te Oray Eğin' in yazısı:

Bir süre önce Londra’dayken pazardan dönen arkadaşım yanında çeşit çeşit yumurtalarla geldi. Tavuk, bıldırcın ve sarısı daha büyük olan ördek yumurtaları. Bu kadar çok yumurtayı ne yapacağını merak ederken “Yumurta çok önemli,” deyiverdi ve o gün bugündür her alışverişe çıktığımda aynı cümle kafamdan geçiyor. Gıdayla biraz ilgileniyorsanız pek çok yiyecek gibi yumurtanın da plastiğe dönüşmeye başladığını takip ediyorsunuzdur.

ABD’deki market raflarında çeşit çeşit yumurta satılıyor, ama içinden çıkmak giderek zorlaşıyor. Serbest gezen, organik, hem serbest gezen hem organik, vejetaryen beslenen tavuklar, GDO’suz, GDO’suz ve organik derken her bir kategoride fiyat da artıyor. Sadece organik ya da serbest gezen tavuk da yetmiyor, bugünlerde “pasture raised” modası var. “Saldım çayıra” diye tercüme edeceğim bu çeşit en üst kategori yumurta, fiyatı da ona göre. Tavukların gerçekten serbestçe dolaştığı, kendi doğal gıdalarıyla beslendikleri bir ortamda verdikleri yumurtanın lezzeti de bariz biçimde üstün. Ben bir düzinesinin bizim paramızla 50-60 TL’ye çıktığını gördüğüm oluyor. Satın alma paritesine göre bile pahalı.

ROLEX DEĞİL GIDA

Epeydir dünyada sınıfsal ayrımcılık böyle hiç tahmin etmediğimiz kategorilerle belirleniyor. Statü simgeleri de değişiyor. Rolex’le sınıf atlama devri epeydir kapandı çoktandır; daha fazla parası olan daha iyi besleniyor ve daha iyi uyuyor.
Daha iyi beslenmek epey bir araştırma gerektiriyor, doğal olarak bunu yapacak ve farklı tohumları, hatta çiftliklerin adını öğrenecek kadar bol vakti olması gerekiyor insanın. Kendi vaktine hakim olmak zenginliklerin en üst noktası olduğundan gıdayı sorgulamaya, araştırmaya başlayanların gündelik koşuşturma gibi bir dertleri olmadığını varsayabiliriz.
Endüstriyel gıdaya alternatif az sayıdaki üreticiler piyasanın daha üstünde fiyata satıyor ürünlerini, ama yine aynı az sayıdaki bilinçli tüketici de pahalı bile bulsa sorgulamıyor. Eski dünyada da durum benzerdi; Louis Vuitton sadece bir çanta değil sonuçta, Rolex de sadece zamanı göstermiyor.

Şu anda belli bir elite hitap eden iyi beslenme kitlelere yayılacak mı?
Ambargodan dolayı tarım ilaçlarının, GDO’lu gıdaların, hibrit tohumların girmediği Küba’da bütün tavuklar doğal olarak “pasture raised” mesela ve sokakta çok ucuz bir lokantada bile yediğiniz yiyeceğin tadı fark ediliyor.
Ancak gıda devlerinin hakim olduğu birinci dünya ülkelerinde iyi yiyeceğin eşit olarak dağıtılması imkansız. Önceki gün markette 99 cent’e altı tane yumurta da gördüm, hemen yan raftaki aşırı pahalı yumurtalara bakarken. Ucuzun ne kadar ağır bir bedeli olduğunu ben biliyorum, ama kitleler sadece fiyat etiketine göre karar veriyor haklı olarak.
Bu yeni sınıf ayrımını kaçınılmaz kılıyor.

Kaynak: https://www.haberturk.com/yazarlar/oray-egin/2490514-yumurta-onemlidir

 

YÜZLERCE TIBBİ UYGULAMANIN ETKİSİZ VEYA YANLIŞ OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI

$
0
0

Yeni bir araştırmada, tıp dünyasında yaygın kabul görmüş olan yüzlerce uygulamanın etkisiz veya yanlış olduğu, bunların bazılarının ölümcül olabileceği, bazılarının ise sağlık harcamalarını gereksiz yere artırabileceği ortaya çıktı.

Araştırmada, son 15 sene içinde dünyanın önde gelen tıp dergilerinden JAMA, Lancet ve NEJM’ de yayınlanan 3 bin randomize kontrollü araştırma incelendi.

396 durumda, üstün bir klinik çalışmanın mevcut klinik uygulamalarla çeliştiği tespit edildi.

Yeni daha iyi klinik çalışmalarla, yaygın kabul görmüş tıbbi bir tedavinin, bir cihaz veya bir müdahalenin etkisiz veya yanlış olduğunun, faydadan çok zarar verdiğinin gösterilmesine “tıbbi tersinim” (medical reversal) adı veriliyor.

medical practices ile ilgili görsel sonucu

Stentlerin böbrek arteri daralmasında veya stabil koroner hastalığında işe yaramadığının ortaya çıkması ya da FDA’ nın 2008’ de metastaz yapmış meme kanserlerinde kullanım onayı verdiği Avastin’ in hayatta kalma süresini uzatmadığı gösterilince 2011’ de bu onayı geri alması iyi bilinen tıbbi tersinim örnekleridir.

Bu tersinim listesinde tıbbın her dalından uygulamalar olmakla beraber yüzde 20’ lik oranla kardiyoloji ilk sırada geliyor, onu halk sağlığı/koruyucu hekimlik ve yoğun bakım takip ediyor.

Sonraki çalışmalarla etkinlikleri şüpheli bulunan uygulamalar içinde ilk sırada yüzde 33 ile ilaçlar var; peşinden yüzde 20 ile tıbbi müdahaleler, yüzde 13 ile vitamin/ besin destekleri, yüzde 9 ile cihaz ve aletler ve yüzde 8 ile sistem müdahaleleri geliyor.

medical practices ile ilgili görsel sonucu

Araştırmaya göre tıbbi tersinimlere bazı örnekler:

  • Alzheimer hastalığında sertraline veya mirtazapine kullanılması
  • Felçlerden sonra derin ven trombozunun önlenmesi için çoraplar kullanılması
  • 40-49 yaş arası kadınlarda her 1-2 senede mamografi taraması yapılması
  • Uzun süreli kilo kaybı için giyinilebilir teknoloji
  • Yenidoğanlara doğumda A vitamini verilmesi
  • Uykusuzluk için Zopiclone kullanılması
  • Resüsitasyonda elle kalp masajına göre otomatik göğüs baskısı yapan aletlerin kullanılması
  • Konjestif kalp yetersizliğinden sonra pulmoner arter kateterizasyonu yapılması
  • Kalça kırıklarını önlemek için dıştan kalça koruyucular kullanılması
  • Lomber stenoz için epidural kortizon enjeksiyonu

Bu tıbbi tersinimlerin ölümcül veya gereksiz yere sağlık harcamalarını artıran uygulamalar olabilirler.

uncaptioned
Forbes' in araştırmayla ilgili görselidir.

Araştırmacıların yorumları

BİR: Yeni tıbbi uygulamaların (ilaç, ameliyat, cihaz) yaygın olarak kullanılmasından önce etkinlik ve emniyetleri çok ciddi ve geniş kapsamlı araştırmalarla doğrulanmalıdır.

İKİ: Yeni araştırmalar gibi yaygın kabul gören uygulamalar için de randomize kontrollü araştırmalar yapılmalıdır.

ÜÇ: Bu araştırmalar, ilaç endüstrisinin desteğinden uzak yapılmalıdır.

Gelelim neticeye

Elbette, yaygın kabul görmüş ilaç ve tedavileri uygulamaya devam edeceğiz ama bunlardan şüphe etmeye ve yaptığımız işleri sorgulamayı sürdüreceğiz.

İnsan gibi hiçbiri diğerinin benzeri olmayan varlıklar üzerinde yapılan tıbbi araştırmaların birbirini yanlışlayan zıt sonuçlar vermesi hiç de şaşırtıcı değil.

Bundan 2500 sene evvel “Önce zarar verme” diyen Hipokrat da bugün yaşıyor olsaydı “Tıptan uzak sağlıklı hayat” prensibini benimserdi. Ne dersiniz?

Kaynak: https://elifesciences.org/articles/45183

NOT: Randomize kontrollü araştırma nedir?

Randomize kontrollü çalışmalar kanıta dayalı tıbbın en önemli ve sonuçları en değerli araştırma metodudur.

Bu çalışmalarda birbirine benzer özelliklere sahip katılımcılar rastgele iki veya daha fazla gruba ayrılarak her bir gruba farklı uygulamalar yapılır, mesela bir gruba ilaç bir gruba plasebo verilir.

Katılımcılar ve/veya uygulayıcılar gruplar hakkında bilgi sahibi olmadıkları için (tek kör ve/veya çift kör) sonuçların önyargısız olduğu kabul edilir.

Araştırmanın İngilizce medyada haberleri:

https://www.upi.com/Health_News/2019/06/11/Scientists-declare-nearly-400-medical-practices-ineffective/4451560281604/

https://www.sciencealert.com/recent-study-finds-400-medical-devices-procedures-or-practices-that-are-ineffective

https://www.forbes.com/sites/jessicabaron/2019/06/13/study-finds-hundreds-of-medical-procedures-to-be-ineffective/

https://www.medicalnewstoday.com/articles/325476.php

Viewing all 7895 articles
Browse latest View live